Cumhurbaşkanı yanılıyor mu yoksa yanıltıyor mu?

Cumhurbaşkanı yanılıyor mu yoksa yanıltıyor mu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Avrupa''nın gelişmiş ülkelerinde aşının ücret karşılığı yapıldığını söyledi:

"Bakın şu anda sevgili kardeşlerim, dünyanın değişik yerlerinde Avrupa''nın en gelişmiş ülkeleri aşı var ya, bu aşıyı ücretli yapıyor biliyor musunuz? Ücret alıyor, ücret. İngiltere''de 100 sterlin gibi rakamla ücret alınıyor. Bizde böyle bir şey yok."

Neyse ki, internet ve devamında sosyal medya sayesinde dünya küçüldü ve dünyanın bir ucunda olan biteni bugün anında öğrenebiliyoruz.

Haliyle böyle iddiaların doğruluk payı taşıyıp taşımadığını da hemen öğreniyoruz.

Arama motorlarından ilgili ülkelerin resmî sitelerine bakarak gerçeğe anında ulaşmak mümkün.

Ayrıca bizzat tanıdıklarınızın veya tanıdığınız olmasa bile yabancı ülkede bulunmakta olan kimselerin sosyal medyada deneyimlerini açıklamalarıyla da uygulamanın nasıl olduğunu öğrenmek mümkün.

Nitekim Cumhurbaşkanı, bu açıklamayı yaptığı andan itibaren sosyal medyanın çeşitli mecralarında takip ettiğim pek çok kişi "İngiltere''de aşı oldum, ücretsiz", "ABD''ye turist olarak geldim, yine de bedava aşı oldum" gibi paylaşımlarda bulundular. Böylelikle Cumhurbaşkanının iddiasının mesnetsiz olduğu da daha ilk andan ortaya çıkmış oldu.

Şurası net: Avrupa ülkeleri veyahut gelişmiş ülkeler aşıyı vatandaşlarına ücretsiz uyguluyor, hatta bazıları, vatandaşı olmayan fakat çeşitli sebeplerden ülkesinde bulunan kimselere de ücretsiz aşı uyguluyor.

Net olmayan ise şu: Cumhurbaşkanı, bu gerçeği bilerek mi "İngiltere''de aşı ücretli" dedi, bilmeyerek mi?

Siyasette yalan

Fransızlar, yalan ile siyaset ilişkisini, "meclis" anlamına gelen "parlement" kelimesini ortadan bölerek yaptıkları kelime oyunuyla açıklar: Zira, Fransızcada "parle" konuşmak, "ment" ise yalan söyler/yalancı anlamına gelir.

Bu biraz abartılı bir çıkarım olsa da Hannah Arendt''in "Siyasette Yalan" kitabında belirttiği gibi; "Doğruculuk hiçbir zaman siyasi erdemler arasında sayılmamış, yalanlarsa her zaman siyasi meselelerde kullanımı savunulabilir araçlar olarak görülmüştür." (Sel Yayıncılık, 2018, s. 12)

Ancak esas mesele, siyasetçilerin "doğru olmayan bilgiyi" verirken gerçekten yalan mı söylediği, yoksa yanlış mı bildiğidir.

İşte, bu ayrıma dair tartışmalar çok daha eskilere dayanmaktadır.

Antik Yunan''da Platon, bir yöneticinin ortak yarar için yalan söylemesini makul bulurken, bilgisizlik nedeniyle yanlış bilgi vermesini ve yönetilen kişileri yanıltmasını kusur olarak niteler. Platon''dan sonra Machiavelli de benzer bir ayrımla, yalanı devlet aklının işlemesi, yanlış bilgiyi doğru sanarak anlatmayı ise siyasal aklın iflası olarak değerlendirir.

Özetle, bugün, siyasetçilerin o veya bu sebeplerle başkaları tarafından verilen bilgiler nedeniyle yanıldığına dair savunmalar yapılıyor olsa da yöneticilerin yanıltması kadar yanılması da eleştirilmiştir.

Burada önemli olan ise, seçmenin doğru olmayan bilginin kendine doğru gibi sunulmasını nasıl değerlendireceğidir.

Son olarak, Hannah Arendt''ın şu ifadelerini not düşmekte fayda var:

"Yalanlar çoğu zaman gerçeklikten çok daha makul, akla çok daha yatkındır. Çünkü yalancı, izleyenin ne duymak istediğini ya da nasıl bir beklenti içinde olduğunu önceden bilmenin sağladığı büyük avantaja sahiptir. Yalancı, toplumun tüketimine sunacağı hikayesini hazırlarken, hikayesinin inandırıcı olmasına özellikle dikkat etmiştir. Oysa gerçekliğin, bizi hiç ummadığımız şeylerle karşılaştırmak gibi rahatsız edici bir alışkanlığı vardır ve biz her seferinde buna hazırlıksız yakalanırız."

Yazarın Diğer Yazıları