Dağılma süreci
AKP’nin ilk iktidar yıllarında üst düzey bir bürokrat tanıdığım tek başına iktidar olan partilerini şöyle tanımlamıştı, “Biz göründüğü gibi bir tek parti değiliz. AKP tek başına Cumhuriyet tarihinin en büyük koalisyonudur.” Kulislere bakılırsa o koalisyonun artık sonuna doğru geliniyor.
Her ne kadar bundan sonrası için muhalefet tarafının net bir hazırlığı olmasa da ülkenin genlerine işlemiş güçlü lider kültünün etrafında kümelenen o koalisyonun yeni bir, tek lider çıkarması mümkün görünmüyor. Erdoğan sonrasında neler olacağını yüksek sesle konuşmak, ise şu anda en hafif ifade ile davaya ihanet kıvamında değerlendirilebilir. Bu durum AKP’ye ait bir sorun değil. Ülkenin siyasal geleneği böyle, merkezde yer tutmuş ve iktidar olmayı başarmış her hareket doğal liderinin ardından parçalanıyor.
AKP ise yaşadığı bu çok uzun iktidar sürecinde kurduğu bütün koalisyonlarla birlikte parti olarak ortaya koyabileceği bütün seçenekleri tüketti. Hele üzerine ekonomik ve sosyal kriz de eklenince akıbet mukadder gibi. Ama işte liderlerin tartışılmaz olduğu merkez siyaset o liderler üzerinden bir dil üretmeye sonuna kadar devam ediyor. Soru da burada gündeme geliyor. Her ne kadar sonrası parlak görünmese de yine de bir devam mücadelesi ve o mücadeleyi verecek bir isim için verilecek mücadele siyasetin doğası gereği gibi.
Ancak partiden duyduklarımız niyetli isimler olsa da partiyi asıl taşıyan yerel teşkilatların o kadar da umutlu olmadıkları yolunda. Medyaya da yansıyan bazı haberler oldu aslında AKP’nin ilçe kongrelerinde yaşananlarla ilgili ama benim konuştuğum birçok parti yetkilisi umutsuzluğunu ve bu umutsuzluğun teşkilatlara kadar sirayet ettiğini ifade ediyorlar.
Özellikle Süleyman Soylu, Hakan Fidan ve Berat Albayrak arasında adı konmamış bir Erdoğan sonrası liderlik yarışı olduğunu söyleyen kaynaklar. Bu yarış neden il kongrelerin tamamen güç gösterisine dönüştüğünü ancak buna rağmen parti üyelerinin görev almak konusunda istekli olmadıklarını belirtiyorlar. Hatta kendilerine görev teklif edilen teşkilat mensuplarının bahaneler üreterek bu görevlerden kaçındıkları da belirtiliyor.
Bir tarafta zor zamanlarda sorumluluk almayı riskli bulan teşkilat üyeleri, ama diğer tarafta Erdoğan sonrası arta kalanı paylaşma niyetleri AKP’nin hiç de alışık olmadığı bir iç mücadeleye doğru gidiyor gibi.
Son dönemde Anayasa tartışmaları üzerinden konuya giren Numan Kurtulmuş gibi bir ismin dahi bu tarz bir çıkışın ardından yalnız bırakılması ise en çok partinin asıl kolonu olarak tanımlanan Millî Görüşçülerin dahi bu sürecin sonunda dışarıda kalabileceği şeklinde yorumlanıyor.
Kurtulmuş özelinde yapılan bu yorumlar partinin kuruluş aşamasında vitrinde yer alan ve asıl çekirdeği oluşturan Millî Görüşçülerin ilk halkasının zaten tasfiye edildiği ve hatta bir çoğunun hain ilan edildiği hatırlatmaları ile güçleniyor elbette.
Erbakan'ın vefatının ardından ise Saadet Partisi içinde yer almış Tevfik Göksu, Osman Kabaktepe, Mustafa Şen gibi isimler AKP'ye katıldı. Bu isimler de yine Millî Gençlik Vakfı içinden gelenlerdi.
Numan Kurtulmuş'un Has Parti'den AKP’ye taşıdığı isimler ağırlıklı Ankara MGV'deki isimlerdi. Bunların en öne çıkanı Abdülhamit Gül. Önce Adalet Bakanı ardından da grup başkan vekili oldu. Tevfik Göksu, Osman Kabaktepe, Mustafa Şen ise İstanbul MGV kanadındandı.
Başından bu yana AK Parti içindeki Hasan Doğan, Fatih Şahin de yine Ankara MGV'den isimlerdi.
Konuştuğum isimler bu bilgiler ışığında tasfiye edilmesi öngörülenin aslında Millî Görüş hareketi olduğunu ve partinin şu an geldiği durumdan da en çok Millî Görüş geleneğinden gelenlerin rahatsız olduğunun altını çokça çiziyor.
“AK Parti'nin kuruluşunda en önemli isimler Millî Görüş kökenliydi ve süreçte tasfiye edildi. Şimdi de bir sonraki nesil Millî Görüşçüler AK Parti'den tasfiye edilmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi Millî Görüş geleneğinden gelen isimleri tasfiye etmek isteyenler ise tamamen sonradan Erdoğan'a eklemlenen isimler.
Bu isimler AK Parti yönetimindeler ve ideolojik olarak öne çıkmayan sadece Erdoğan'a övgüler düzerek yolunu bulanlar.” şeklinde serzenişlerin parti içinde de dile getirildiği söyleniyor.
Ak Parti’de Erdoğan sonrası liderlik için ismi öne çıkan Millî Görüş geleneğinin dışından ve içinden isimler var ve yapı oldukça parçalı görünüyor. Bir de burada açıkça kimsenin yanında olmadan her gün Anadolu’da teşkilatları gezdikleri söylenen isimler var. Onların da asıl amacının kazananın yanında durmak için hazırlıklı olmak olduğu AKP de artık açık açık konuşulmaya başlanmış durumda.
Size de Osmanlı’nın entrikalarla örülmüş dağılma sürecini hatırlatmadı mı durum?