Dezenformasyon mu misenformasyon mu?

Dezenformasyon mu misenformasyon mu?

Dezenformasyonla mücadele yasası, madem bu hafta da Meclis''in gündeminde yer alacak, o halde, söz konusu yasayı incelemeye Pazar günkü yazıda kaldığımız yerden devam edelim.

O yazıda, mevcut hukuki güvensizlik ortamı nedeniyle yasanın endişe uyandırdığından bahsetmiştik, bugün de yasa içerisindeki en tartışmalı, hukuken de en sorunlu düzenlemeye değineceğiz.

Madde içeriği

Türk Ceza Kanunu, madde 217/A olarak eklenmesi düşünülen düzenleme şu şekilde:

"Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."

Öncelikle, maddenin aradığı amaca dikkat edelim: "Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak". Dolayısıyla bu amacın bulunmadığı paylaşımlar suç teşkil etmeyecek.

Ancak, bu amacın mevcut olup olmadığı nasıl tespit edilecek?

Şarkıcı Gülşen''in tutuklanmasına neden olan olayı hatırlayınız. Siyasi nedenlerle adeta niyet okuma usulüyle insanların zan altında bırakılmasını eleştirmiştik.

Sosyal medyada ise, başlıkta yer verdiğim sorunun cevabını arayacağımız pek çok içerik mevcut. Dezenformasyon, yanlış bilginin kasten yayılması anlamına geliyorken; misenformasyon, bilginin yanlış olduğunu bilmeden yayma anlamını taşıyor. Bu durumda, gerçekten yanlış olan bir bilgi için dahi aradaki farkı oluşturan kasıt nasıl tespit edilecek?

Öte yandan, "gerçeğe aykırı bilgi" ne demek? Subjektif değerlendirmeler nasıl ele alınacak? Hangi bilgi doğru, hangi bilgi yanlış kabul edilecek? TÜİK''in açıkladığı rakamlar gerçek bilgi mi mesela? "Bu rakamlar yanlış" diyerek matematiksel ve bilimsel kanıtlarla halkı bilgilendiren uzmanlar, yanlış bilgi mi yayıyor?

Söz konusu düzenlemede, yanlış bilgiyi yaymanın "kamu barışını bozmaya elverişli" bir şekilde yapılması da aranan şartlar arasında aslen ama şarkıcı Gülşen''e isnat edilen suçta aranan "açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması" şartının nasıl göz ardı edilebildiğini görmüştük. Bu durumda peki nasıl olacak, nasıl tespit edilecek yayılan bilginin kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığı?

Son olarak, dikkat edilmeli ki söz konusu suç için belirlenen ceza 1-3 yıl arası, yani üst sınırı iki yıl olan suçlar için uygulanan tutuklama yasağının kapsamı dışında. Bilinçli bir şekilde bu suça tutuklama uygulanmak istendiğinin de göstergesi.

Keyfiyete açık

Böylesine kanunilikten uzak, belirsiz bir hükmün yasaya dahil edilmesi, üstelik bir de bu suçun tutuklama yasağının dışında bırakılmak istenmesi kesinlikle halkın hukuki güvenliğini biraz daha azaltacak, başta ifade hürriyeti olmak üzere temel hak ve hürriyetlerini daraltacaktır. Medya özgürlüğü önemli ölçüde yara alacaktır.

Üstelik yasadaki belirsizlikler, muhalif siyasetçiler tarafından da ilgili sivil toplum kuruluşları ve uzman kişiler tarafından da dillendirilmesine rağmen, yasanın belirsizliğini gidermek için adım atılmıyor, belirsizliğin bilinçli bir tercih olduğu iddiası da kuvvet kazanıyor.

Özgür düşünce, eleştiri ve muhalefet, demokrasinin doğasında vardır. Bunlar olmazsa zaten otokrasi söz konusu olur ki, bu durumda seçimlerin de bir önemi kalmaz. Demokratik olmayan bir seçim mücadelesinden de meşru bir sonuç alınmaz.

Son olarak şunu da hatırlatmakta fayda var; keyfiyete açık yasaların zararı, bir gün herkese dokunur.

Yazarın Diğer Yazıları