"DHKP-C"liyse ayrı facia değilse apayrı bir facia!

Olağan koşullarda;

Bir devletin en tepesinde bulunan, emrinde dev bir emniyet teşkilatı, dev bir istihbarat teşkilatı, dev bir ordu bulunan kişi, o devletin herhangi bir vatandaşı için, o devletin "terör örgütü" saydığı bir yapının "militanı" olduğunu söylüyorsa, öyledir!

Daha doğrusu, öyle olması gerekir.

Zira, devletin en tepesindeki kişi, biri için, adıyla sanıyla "DHKP-C militanıdır" diyorsa, elinde bunu doğrulayan çok ciddi istihbari bilgi ve belgelerin bulunması beklenir.

***

DHKP-C, Türk devleti nazarında bir "terör örgütü" müdür?

Terör örgütüdür.

"Militanları", Türk devleti nazarında "terörist" midir?

Teröristtir.

***

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, eğer, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın çok açık ve net olarak ifade ettiği gibi bir "DHKP-C militanı" yani "terörist" ise nasıl elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşabilmektedir? Nasıl, siyasi ünvanının gerektirdiği sayısız etkinliğe, üstelik de "protokol mensubu" olarak katılabilmektedir?

Hakkında, "DHKP-C üyeliği"nden açılmış bir soruşturma var mıdır mesela? Devam eden bir dava?

Yargısal süreç bir yana, "devlet", CHP'ye "güvenliği adına", "İl Başkanı"nın "terörist" olduğuna dair herhangi bir bildirim yahut uyarıda bulunmuş mudur?

Kaftancıoğlu, ne zamandan beri "terörist"tir mesela; 2019'a kadar bizatihi Türkiye Cumhuriyeti Emniyet Teşkilatı mensubu polislerce korunan bir isim olduğu için soruyorum!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, hâlâ devletin polislerince korunduklarına göre, Kaftancıoğlu, "DHKP-C militanı" ise, bu iki ismin korumalarının, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'na yaklaştığında Kaftancıoğlu'nu "engelleyecek" veya "etkisiz hale getirecek" bir müdahaleleri olmuş mudur?

Hayır ise neden?

Kaftancıoğlu, "DHKP-C militanı olmadığı" için olabilir mi?

Bu durumda…

"Devlet"in ilgili bütün kurum ve kuruluşları nazarında "terörist" sayılmayan, dolayısıyla da "terörist" muamelesi görmeyen biri, o devletin başındaki kişi tarafından "terörist" ilan edilebilir mi?

Peki ama neye dayanarak?

Emperyalist sömürgecilik

İbrahim Gündüz'ün "Altın Ölüm" kitabından hareketle, kuraklık, kıtlık, su ve gıda savaşlarının konuşulduğu şu günlerde bile memleketin suyunu ve toprağını zehirlenmesine göz yumulmasına isyan etmiştim ya birkaç gün önce, 34 yıl DSİ'de çalışmış bir jeoloji mühendisi okurumuzdan, Dr. Ali Burak Yener'den mesaj geldi.

Diyor ki;

"Bir jeoloji mühendisi, doğa bilimci olarak altın konusu yıllardır aklımı yoran, içimi kanatan bir konudur. Allah'ın Türk yurduna bahşettiği bu zenginlik, ne yazık ki vatan haini talancılar tarafından telafisi imkansız bir şekilde kabus haline getirilmiştir. Konu sadece siyanür zehiri değil, talan edilen milyonlarca metreküp toprak, su, binlerce ağaç, tamamen tahrip edilen doğadır aynı zamanda. Yazınızda da belirttiğiniz gibi toprağına, havasına, suyuna ihanet eden biri insan olabilir mi? Siyanürlü altın işletmeciliğinin tek tanımı vardır: Emperyalist Sömürgecilik. Ve maalesef ülkemizde olan tam da budur. Başta altın olmak üzere ülkemizin doğal kaynaklarının bu vahşi talanına alet olanlara direnmek zorundayız. Lütfen bu konudaki yazılarınızı çoğaltınız."

Durum tam yazdığı uzun şiirin trajik sonu gibi:

"Ve İda bağıra bağıra ağladı

Herkes duydu da

yürekler sağırdı

Cinayeti herkes gördü,

Ne var ki herkes kördü…"

Türk lirasına güvenelim de…

Kendi yatırımlarını Türkiye'de tutup tutmadıkları dahi tartışma konusu olsa da, dövize yatırım yapanları neredeyse vatana ihanetle suçlayan bir iktidardan, Türk lirasına güvenenleri de koruyup kollamasını bekliyor insan haliyle.

Öyle mi peki?

"Maaşından küçük küçük tasarruf yapmaya, yaptığı tasarrufun da enflasyon karşısında ezilmemesine çalışan" bir okurumuzdan gelen mektubu paylaşıyorum:

"Tasarruf yapabildiğim aylarda,  yeniden ve yeniden vadeli hesap açtırmaktansa, LİKİT FON alarak, paramı enflasyon karşısında korumaya çalıştım.  Sayın Hükümet Yetkilileri:  "Türk Varlıklarına Güvenin. Türk Lirasına Güvenin.  Kaybetmezsiniz, Kazanırsınız. " demişlerdi. Türk Tahvillerine - Bonolarına güvenmek anlamına gelmiyor mu??

Yaptığım tasarruflar,  son 2,5 yılda: 

Dolar karşısında  %50  civarında değer kaybetti (Dolar, Türk Lirasının  2 katına çıktı). 

Gerçek enflasyon  karşısında  %50  civarında değer kaybetti (Gıda  ve Temizlik Malzemeleri  fiyatları  %100 - hatta üzerinde arttı.  Bu fiyat artışlarına  çok sayıda örnek verebilirim).

TÜİK'in açıkladığı enflasyon karşısında bile  %10'dan fazla değer kaybetti. 

Bütün bu kayıplar yetmiyormuş gibi,  paraya ihtiyacımız olduğunda  LİKİT FONU  satmak istediğimizde: STOPAJ  adıyla  %10  kesinti yapılıyor. 

Yeni yürürlüğe giren uygulamada: LİKİT FONU bugünlerde satın alırsak,  STOPAJ  kesilmeyecekmiş (Daha önce satın alınanları kapsamıyormuş).

Benim gibi küçük tasarruf sahipleri, hükümet yetkililerinin  sözlerine güvenerek dolara değil de  Türk Lirası'na yatırım yaptıysa, doların ve enflasyonun  bizi ezmesine müsaade edilmemesi gerekirdi. "

 

Yazarın Diğer Yazıları