Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Evren Devrim ZELYUT

Evren Devrim ZELYUT

Dış mihrakların en tehlikelisi: Moody's

Eğer çözüm değil sürekli sorun üretirseniz, değer yaratmak yerine olanları yerseniz, sistem iktisadi ve politik olarak tıkanmaya başladığında sorumlu tutulmamak için başkalarını suçlamaya başlarsınız.

Geçtiğimiz hafta sonu Moody's Türkiye'nin kredi notunu 'B1'den 'B2'ye düşürdü, görünümü 'Negatif'te bıraktı.

Bu tablo ile Türkiye 'yatırım yapılabilir' seviye olan 'Baa3'ün 5 kademe altına geriledi. Böylece Türkiye'nin notu 2001 krizindeki 'B1' notunun da altına inmiş oldu.

Türkiye bu not seviyesi ile kimlerle aynı lige düştü dersiniz? Uganda, Tanzanya, Etiyopya ve Kenya…

Moody's'in bu notundan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ise şunları söyledi: "Türkiye şu an ekonomide pik yapıyor, dibe değil tavana. Kalkmışlar bizim puanımızı düşürme yoluna gidiyorlar. Ne yaparsanız yapın sizin bu puanlamalarınızın kıymeti harbiyesi yok"

O zaman şu soruyu soralım: Moody's bir dış mihrak mıdır? Nesnel bir şekilde ilerleyelim, Moody's'in gerekçelerine bakalım, doğru mu değil mi cevaplayalım.

Moody's diyor ki, "Türkiye'nin dış kırılganlıkları muhtemelen artan bir şekilde ödemeler dengesi krizinde somutlaşacak"

Bunu tahmin etmek için ekonomi profesörü olmaya gerek yok. Ülke ithalat yapmadan üretemiyor. Rezervlerde ithalat yapmaktan para kalmamış durumda. Rezervi dolduracak teknoloji ağırlıklı mal üretemiyorsunuz. Ürettiğiniz mallar da tekstil ve montaj sanayi gibi çok para etmeyen mallar. Üstüne bir de 'Virüs' etkisi ile ihracat azalmış, turizm geliri düşmüş, bütün bu tablo yılların ihmali ile birleşmiş, sonuç başka ne olabilir?

Moody's'in tespitleri ile devam edelim, "Türkiye'nin kredi profiline yönelik risklerin artması ile birlikte, ülkenin kurumları bu zorlukları etkin bir şekilde çözmekte isteksiz ya da çözemiyor görünüyor"

Moody's bu ifadesi ile ekonomi politikası yöneticilerinin mevcut sorunlara çözüm getirme kabiliyetinde olmadığını kibarca söylüyor. Yetkili kurumların, kişilerin 'İsteksiz' olmaları söz konusu olabilir mi? O zaman geriye 'kabiliyet' konusu kalıyor.

Moody's ayrıca Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne de değinerek şu ifadeleri kullandı, "O tarihten bu yana Türkiye'de resmi kararlarla yasa ve uygulamalarda ciddi değişiklikler yapmak olağan uygulama haline geldi. Yönetim, kilit kurumların bağımsızlığını aşındırarak itibarlarını ve etkinliklerini zedelemeye devam ediyor."

Bu ifade ile akıllara ilk gelen kurum ise Merkez Bankası. Hatırlayalım, Temmuz 2019'da 'faiz indir' komutlarını uygulamayan Murat Çetinkaya görevden alınıp Murat Uysal atanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Kendisine ekonomi toplantılarında defalarca faizi indirmesi gerektiğini söyledik. 'Faiz düşerse, enflasyon düşer' dedik. Gerekeni yapmadı. Aynı kulvarda değildik" demişti.

Bu tarihten sonra ekonomi mantığı dışına çıkılarak faiz oranları siyasi komutla enflasyonun altına çekildi. Sonuçta yatırımcılar Lira'dan kaçarak döviz talep ettiler, dolar/TL kuru siyasi ve jeopolitik sorunların da eklenmesi ile 7,40 seviyesini aştı. Artan kur ise dış girdi maliyeti ile enflasyon yaratmaya başladı. Bu da ekonominin girdiği durgunluğun kötüleşeceği sinyalini verdi.

Keşke Moody's kararının Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi bir önemi olmasa. Oysa Türkiye dış sermayeye muhtaç. Vatandaşın geliri belirli bir kesim zengin edildiği için oldukça düşük. Tasarruf edilemiyor. Tasarruf olmayınca bankalar kaynak sorunu yaşıyor. Ekonomiyi çevirmek için dışarıdan para gelmesi gerekiyor. Peki bu sermaye neye bakarak Türkiye'ye gelme kararı veriyor? Elbette ki kredi notlarına. Bu notlar ne kadar düşerse dış kredi bulmak zorlaşır, bulsanız bile faizi artar. Bu faiz yükü vatandaşın sırtına biner. Ayrıca not ne kadar düşük olursa yabancı yatırımcı 'doğrudan yatırım' dediğimiz 'fabrika kurup, firma açmak' gibi faaliyetleri sizin ülkenizde yapmaz. 

Özetle Moody's'in son faiz kararı Türk ekonomisi için oldukça sıkıntılı günlerin başlangıcı olmuştur. Ayrıca geniş tanımlı 10 milyon işsiz, yükselen kur ve enflasyon, azalan ihracat, bozuk gelir dağılımına baktığımızda ekonominin 'pik' değil 'dip' yaptığını görüyoruz.

Bu rakamlara ve raporlara inanmayanlar hala varsa akşamları semt pazarları kaldırılırken çöpten sebze toplayan insanlara bakabilirler. Hala inanmıyorlarsa sadece gözleri değil 'kalp gözleri' de kapalı demektir.

 

Yazarın Diğer Yazıları