Diziden diziye gezerken…

Dizilerimiz ile dizlerimizi ne kadar dövsek azdır!

Her seçim dönemi gibi bu seçimler de “kazanma=galip gelme”, “kaybetme=mağlup olma” seçimlerine döndü.

Vatandaşların seçimlerde tercih ettiği yöneticilere bakınca, ülkede en çok tüketilen ürünlere bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Toplumun önemli çoğunluğu vaktini dizilere ve gündüz kuşağındaki tartışmalara ayırmakta, günlerinin önemli kısmının TV’lerde geçirmekte olduğu anlaşılmaktadır.

Vatandaşın karmaşık, aldanma/aldatma duygularını yerleştiren yapımları oldukça sevdiğini reyting ölçümlerinden anlıyoruz!

Pazartesiden Cuma’ya kadar reyting rekorları kıran diziler; "Kızıl Goncalar", "Bahar", "Sandık Kokusu", "İnci Taneleri", “Yalı Çapkını”, "Kızılcık Şerbeti" adlı bu dizilerin genelinde, evlilik dışı ilişkiler, çok eşlilik gibi toplumun geleneksel yapısını sarsabilecek konular işlenmektedir.

Dizilerin devamında bu çarpık ilişkileri derinleştirdikçe seyirci sayısını artırdıkları anlaşılmaktadır.

Bu hikâyeler, evlere şenlik reytinglerle beraber, ülkemizde bazı STK'lar, cemaatler, tarikatlar ve "Hilafet ve Şeriat isteriz" diyen gruplar, toplumsal yapı üzerinde sanki bir oyun konsolu gibi oynamaya çalışıyor.

Ülkenin içinde bulunduğu (kendini direkt ilgilendiren!) sorunlardan habersiz, dizi karakterlerinin yaşadığı sorunlarla boğuşan toplum(!) filmden/filme gezerken neleri ıskaladığını maalesef fark edemiyor!

Gerçekten koptuğumuzda, sihirli değnekler arıyoruz!

Gözümüze sokulan her şeyi sihirli değnek sanıp; sarılıyoruz!

Uykuda gibiyiz… Uykularımız kâbuslarla kesiliyor…

Gözümüzü açtığımızda, Türkiye'de bazı STK'lar, cemaatler, tarikatlar ve "Hilafet ve Şeriat isteriz" gibi taleplerde bulunan gruplar, toplumsal yapı üzerinde baskı kurmaya ve kendi ideolojilerini gözümüzün içine sokmaya çalıştıklarını görüyoruz.

Ülkeyi; düşünmeden konuşan, devleti kazanılmış bir hak olarak gören, adaleti yöneticinin sopası olarak tasvir eden, ahlak ve vicdanı lütuf sayan, sadakat ile doğruyu tartan bir “holigan” anlayış topluluğu, siyaseti esir aldı!

Bu holigan siyaset anlayışı ile adaletin yerine, “Şeriat’ın” ikame edilmesi durumunda, kendi hatalarından ve günahlarından muaf tutulacakları bir düzen hayal etmektedirler.

Öylesine bir inanış ki, tövbe ederek kurtulacaklarını zannettikleri her günahı, karşılarında yer alan “her kişiye” yüklemekten çekinmiyorlar!

Kendileri için her şeyi isteme ve elde etme özgürlüğü varken, kendileri dışında kalan “ötekilerin” haklarını karın tokluğu olarak sınırlamakta, buna razı olmamayı nankörlük/ihanet olarak görmekte, hiçbir sorunda “sorumlu” olmama gibi bir güce sahip olduklarını düşünmektedirler.

Güçlerine göre elde ettikleri bu yetki ile “liyakati”, “sadakate” kurban ettikleri değişik bir düzene inanç…

Dizilerde seyrettikleri, fotoğraf çektirmek için yarıştıkları karakterleri “şeriata göre recm” edecekleri bir düzeni hayal etmek, nasıl bir duygu?..

Siyasetçi taraftarlığının siyaseti “holiganizme” dönüştürdüğünü görüyoruz.

Siyaseti bu enfekte alandan kurtarmanın yolunun; holigan anlayışı ve holigan tavrı bırakmamızla mümkün olacağını düşünüyorum.

Aksi hâlde, diziler ile dizlerimizi dövmeye devam…

Yazarın Diğer Yazıları