Doğu Türkistan ziyareti her şeyi hallediyor mu?!

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, haftasını bulmaz bir ülkede. Gidiş gelişleri olağan. Dışişleri Bakanı çünkü. İşi dışarıda. Bu rutin gidiş gelişlerde önemli bir mesele ele alınmamışsa pek bahsedilmez bile. Kendisi de şuraya gittim, buraya gittim, diye tivit (X) de atmaz.

Yakın zamanda Çin Halk Cumhuriyeti’ndeydi. Çin Halk Cumhuriyeti de nihayetinde bir dış ziyaret, birtakım görüşmelerden, antlaşmalardan bahsedilir o kadar. Ama öyle olmadı, kaç yıldır, Pekin’in zulmünden bahsedilen Doğu Türkistan’a özellikle gitti. Veya özellikle götürüldü!

Hükûmet, Doğu Türkistan meselesinde sağır ve dilsiz olmayı tercih ediyor.

Meselâ; daha öncesi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun en fazla söylediği söz şu idi: “Bizim beklentimiz tek Çin çatısı altında Uygur kardeşlerimizin huzur ve barış içinde yaşamalarıdır.”

Ayrıca Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan’ın atışmaları aksetmişti. (Bundan yarın bahsedeceğim.)

Elbette hükûmet de orada Türklere eziyet edilmesine “esir kampı” gibi kamplara toplanmasına hiçbir surette razı olamaz.

“Türk’ün meselesi” bütün partilerin üstündedir. Bırakın Türk’ün meselesi olmasını, ortada bir insanlık meselesi var.

Fikrî sapkınlar dışında, bütün Türkiye’nin gözü kulağı Doğu Türkistan’dadır.

Türkiye’de belli bir grup, “Çinci” diye bilinir. Çincilik, Rusçuluk eski hastalıktır. Sol ideolojide kendin olmak değil, bir başka ülkeye bağlanmak esas. Bu bağlanmaya bir örtü çekmek için “Millî demokratik devrim” gibi sözler ederek hareketlerini de “millî” göstermek istemişlerdir. Böyle göstermek istemeleri de bir zaruretten doğuyor. Başka türlü “devrim”e ulaşmalarını mümkün görmemektedirler. Kendi ifadelerinden aktarıyorum: [Millî demokratik devrim] Sosyalizmden [komünizmden] bir önceki aşamaya geçilmesi için tek cephede birleşmesidir.”

“Devrim”in özünün tarifi de veriliyor:

“Millî demokratik devrim’in Kemalizm ve onun taşıyıcısı olan zümreyi sosyalist devrimin önünü açacak olan ‘millî demokratik devrim’ yolunda araçsallaştırdığı ve nihai hedefinin Yön hareketinin amaçladığı gibi sol bir Kemalist düzen değil, sosyalist bir düzen...”

“Sosyalist [komünist] düzen”in ne olduğunu gördük. Balkanlardan Orta Asya’ya kadar “sosyalist düzen” içinden çıkmış hemen bütün ülkelere gittim, aralıklarla o ülkelerde kaldım. Yani bir şahit olarak “devrim”in ne olduğunu yazıyorum!

“Sapkınlığın” desem yanlış anlaşılır şimdi, “sapmanın” ifadesini kullanarak yumuşatıyorum sözümü, sapmanın farkında oldukları için, “millî” kavramının ardına geçerek kendilerini rahatlatmak istemişlerdir, Marxist-Leninist ve hatta Maocu ve hatta Troçkist ve hatta Enver Hocacı, daha bilmem “kimci” sıfatlarını iftiharla taşıyorlar. Türk olduklarını, Türkiye’de yaşadıklarını, Türkiye’de iktidara talip olduklarını neden akıllarına getirmiyorlar? Anlamak mümkün değil. Yularlarını başkalarına tutturanlarla mücadeleye girenleri ise “faşist!” diye yaftalıyorlar. Bu yaftaya ek yafta olmazsa olmaz: “Amerikan uşağı!”

Ülkelerinin kimsenin güdümüne girmesin, diyenleri yaftalamak akla ziyan.

***

Meselemiz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Doğu Türkistan’a kadar uzanın ziyareti. Hakan Fidan, X’te açık yüreklilikle yazıyor:

“Uzun yıllardır, Türk İslam medeniyetinin kuruluşuna katkı veren pek çok tarihî şehri ziyaret etme fırsatım oldu.

Mâverâünnehir ve Fergana Vadisi’nin şehirlerini, tarihî Horasan kentlerini ve diğer coğrafyalardaki Selçuklu şehirlerini defalarca görme imkânı buldum.

Urumçi ve Kaşgar, içimde hep ukde olarak kalmıştı. Nihayet, Çin’deki temaslarım vesilesiyle bu iki kadim şehri de ziyaret ettim.

‘Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum. Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. Ben sözümü söyledim ve kitabı yazdım. Bu kitap uzanıp her iki dünyayı tutan bir eldir’ diye tanımladığı ünlü eserin müellifi, büyük âlim Yusuf Has Hâcib'in aziz ruhuna Fâtiha okudum.

Allah bütün âlimlerimize rahmet eylesin.”

***

Önemli ziyaretlerde, yetkililerin yanında eli kalem tutan birileri de olmalı veya kendileri bizzat gördüklerini, yaşadıklarını yazabilmeli. Tarihe not düşmezsek, neyin ne olduğunu gelecek nesiller nasıl anlayacaklar?

Meselâ Süleyman Demirel’in kabinesinde bakan olan Mehmet Turgut, Demirel’in 1967’de Orta Asya ziyaretini ayrıntılı yazmış, tarihe not düşmüştür. (Taşkent’e Doğru-Rusya Notları) Ayrıca gazetecilerin de bu geziye dair kitapları vardır.

Yarın bir başka ziyaretten ve gezi notlarından bahsedeceğim.

***

Erdoğan Aslıyüce’yi kaybettik

+++++++++

1982'de İstanbul Türk Metal Sendikası’nı kuran, 1993’ten beri Ahmet Yesevi Vakfı’nın başkanlığını yürüten kadim dost Erdoğan Aslıyüce’yi kaybettik. Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun

Yazarın Diğer Yazıları