Düşmanlık nereye kadar? Barış yolu açılmalı
Yunanistan’da Pontusçuların çok sayıda dernekleri var. Dernek varsa, maksat da vardır.
“Pontus” dedikleri yer Doğu Karadeniz bölgesi. Özellikle İngilizler destek ve kışkırtmalarıyla “Pontus” ideali beyinlere yerleştirilmek istendi.
Osmanlı’nın karanlığının en koyuluğunda, yıkımın, dağılmanın ayak seslerinin arşa çıktığı zamanında, Rumları teşkilatlandırdılar. Yerli Türk halk da kendi içinde ister istemez çeteleşti. Karşılıklı silahlar sıkılınca, iki taraf da büyük kayıplar verdiler.
19 Mayıs’ı biz kutlarken Yunanistan’da Pontusçular katliamdan bahsediliyorlar, kendilerince acılarını yeniliyorlar, “Türk”e kinleniyorlar. 19 Mayıs bizim kurtuluş adımımız, Pontusçu zihniyetin ise “Pontus Soykırımı Günü”.
***
Mustafa Kemal, Nutuk’ta, girişte,“Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde teşekkül etmiş ve İstanbul’daki merkeze merbût “Pontus Cemiyeti” suhûletle ve muvaffakiyetle çalışıyor.” diyor. (Nutuk, 1927, s. 6)
M. Kemal Nutuk’ta, yukarıdaki sözlerinin ardından Pontus’u bir kere daha vurguluyor:
“Karadeniz’e sahil olan mıntıkalarda da bir Rum Pontus hükûmeti vücuda getirileceği korkusu vardı. İslâm ahaliyi, Rumların boyunduruğu altında bırakmayıp, hakk-ı bekā ve mevcudiyetlerini muhafaza gayesiyle Trabzon’da da bazı zevât ayrıca bir cemiyet teşkil eylemişlerdi.” (Nutuk, s. 8)
Bu satırların devamında yine aynı bölgede adem-i merkeziyet gayesiyle kurulmuş bir dernekten bahsediyor:
“Merkezi İstanbul’da olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin maksat ve hedef-i siyasîsi, isminden müstebân olmaktadır. Her hâlde merkezden ayrılmak gayesini takip ediyor.” (s. 8)
PKK’ya kapı açanlar, Abdullah Öcalan’a yağ çekenler M. Kemal’in Nutuk’unu bir gözden geçirseler, derim.
Mustafa Kemal ayrılıkçı bir başka dernekten daha bahsediyor:
“İstanbul’dan idare olunan Kürt Teâlî Cemiyeti vardı. Bu cemiyetin maksadı, ecnebî taht-ı himayesinde bir Kürt hükûmeti vücuda getirmekti.”
Mustafa Kemal sağ olsaydı, Tunceli’de, güya barış rüzgârlarının estirildiği şu zamanda Tunceli’de, PKK’nın lider kadrosundaki iki “azılı” “militan”ı anma törenine Ankara izin veriyor, ama babası PKK’nın kurşunlarıyla yaralanan vali itiraz ediyor. Sen nasıl itiraz edersin, denerek o vali merkeze çekiliyor. Bu günleri de gördük.
Pontusçulara da yakında kapı aralanır mı, dersiniz? Trabzon Maçka’da Sümela Manastırı’nda Fener patriği ekümeniklik havasını estire estire “maksatlı” ayin yapmasına izin verildiğine göre, hiç belli olmaz, Yunanistan’daki Pontus dernekleri belki de Karadeniz’e akın ederler, “Ah Pontus!” töreni yaparlar.
Bakmayın siz Türk Dışişleri’nin karşı açıklamasına. Türkiye’de bir tarafta ışık yakılırken, bir tarafta ışık söndürülüyor. Birlik ve intizamdan asla bahsedilemez. İçimizde çelişkileri saymaya kalksak ne soluğumuz yeter ne kalemimiz!
***
M. Kemal Nutuk’ta ileriki sayfalarda Pontus meselesine yine dönüyor. Vahim durumu açıklıyor:
“1840 senesinden beri; yani üç rub‘ asırdan beri, Rize’den İstanbul Boğazı’na kadar Anadolu’nun Karadeniz havzasında, eski Yunanlılığın ihyâsı için çalışan bir Rum zümresi mevcut idi. Amerika Rum muhacirlerinden Rahip “Clematius” nâmında biri, ilk Pontus ictimagâhını İnebolu’da, elyevm halkın manastır tabir ettikleri bir tepede, kurmuştu. Bu teşkilât mensupları, zaman zaman münferit eşkıya çeteleri şeklinde, icrâ-yı faaliyet ediyorlardı. Harb-i Umûmî esnâsında, hâriçten gönderilip tevzî olunan silâh, cephane, bomba ve makineli tüfeklerle Samsun, Çarşamba, Bafra ve Erbaa Rum köyleri âdeta bir silâh deposu hâlini almıştı.” (Nutuk, s. 453-454)
Meselemiz 19 Mayıs, Pontus, Yunan işgali... Yunan işgaline kapı aralayan, İngilizlerin başını çektiği Müttefik Kuvvetleri komisyonunun 1919-1921 arası “Yunan Mezalimi”ni araştırma raporlarına Türk Dışişleri Bakanlığı özellikle dikkat çekti. Ama dikkat çekmenin hiçbir önemi yok.
Müttefiklerin dört raporu var. Türklerin de Yunanlıların da müdahalesinden bahsediliyor.
“Dört Rapor - “Müttefik Kuvvetler Komisyonu'nun (ABD, Büyük Britanya, Fransa, İtalya) – “Yunan Mezalimi”ni Araştırma Raporları 1919-1921” kitabından çok önce bahsetmiştim. (Derleyen: Necip Azakoğlu, Tarihçi Kitapevi, 2016)
Bu raporlar bize tam gerçeği anlatmasa da satır arlarında asıl nelerin saklandığını anlayabiliyoruz.
Belge 3’te Türkler katliam yapmadı demeye gelen sözler bile ediliyor:
“Hıristiyanların katledileceğine dair korkular haklı çıkmadı. Araştırmalar göstermiştir ki Yunan yetkililerinin aldıkları haber üzerine Atina'ya ilettikleri, Yunan çıkarmasından birkaç hafta önce büyük bir katliam amacıyla toplanmalarına dair Müslümanlara verilen direktifler, belgelerde imzaları görülen Türk emniyet kuvvetleri tarafından yazılmamıştır. Bu belgeler hiç kuşku götürmeyecek şekilde sahtedir.” (s. 23)
***
Kin insanı nereye götürür? Karanlığa...
Türk-Yunan/Rum iç içedir ve mutlaka barış yolları, birbirini anlama yolları bulunmalıdır.
Acılarla yaşayan acılarla ölür. Tarihi silemeyiz ama yaşatamayız da... “Barışma” yolunu, “uyuşma” yolunu mutlaka açmalıyız.
Belge 3’te şu cümleye dikkatinizi çekerim:
“İzmir şehri, 15 Mayıs 1919 günü Amerikan, İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyan donanmalarının desteklediği Yunan kuvvetleri tarafından işgal edildi.” (s. 24)
Yokluk içinde asıl kime karşı mücadele ettiğimizi kendilerinin hazırladığı raporlarda ortaya konuyor.
Düşmanlıkla bir yere varılamayacağını bilmeliyiz.
Asıl tehlike İsrail için mi İslâm ülkeleri için mi?
HAMAS’ın vebali, Netanyahu’nun vebali
‘Amerika katil katil’
‘Ermeni Kilisesi ve Türkler’
İç tenkit ‘düşmanlık’ mı?!
‘Bildiriler’le nereye varılır?
İllâ Anayasa değişsin diye oyalanmayalım
Devlet Bahçeli asıl ne demek istedi?
PKK ile ‘ilişkiler’e yeni kapı açılırken...
‘Osmanlı Son Dönemi ve Erken Cumhuriyet Dönemi Kadın Tarihi’









