Ekonomi yönetimleri, uzun vadeli hedefler koyarken toplumun güvenini tazelemeyi ve piyasalara yön vermeyi amaçlar. Ancak, hedefin kendisi ile ona giden yol arasındaki fark açıldıkça, bu hedefler giderek bir “gerçekleşmeyecek temenni” haline dönüşür. Türkiye’nin 2026 için açıkladığı %16 enflasyon hedefi de tam olarak bu tartışmanın merkezinde duruyor.

Aylık Enflasyon Matematiği

Basit bir hesap yapalım: %16 yıllık enflasyon hedefine ulaşabilmek için, her ay ortalama %1,33 seviyesinde enflasyon gelmesi gerekiyor. Kâğıt üzerinde bu mümkün görünebilir. Ancak önümüzde duran gerçekler, bu ihtimali daha baştan imkânsıza yakın hale getiriyor. Çünkü 2026’ya girerken Türkiye’yi;
• Ocak ve Şubat’ta yapılacak ücret ayarlamaları,
• Yurt içi üretici fiyat endeksine bağlı artışlar (YDO),
• ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilerdeki olası yükselişler,
• Yıllık kira kontratları,
bekliyor. Bunların hepsi enflasyonu yukarı çekecek unsurlar. Yani yılın ilk çeyreğinde bile ortalama %1,3 sınırında kalmak zor görünüyor.

Hedefler Neden Suya Düşüyor?

Türkiye’nin 2024 için koyduğu enflasyon hedefi de şimdiden “tutmadı” olarak kayıtlara geçti. Hedef ve gerçekleşme arasındaki bu kopukluk, sadece rakamsal bir sapma değil; aynı zamanda toplumsal güven kaybı yaratıyor. Vatandaş, her yeni açıklanan hedefi “zaten tutmayacak” diye değerlendiriyor. Bu durum, politika yapıcıların kredibilitesini aşındırıyor.
2026 için açıklanan %16 hedefinin de benzer bir akıbetle karşılaşacağı görülüyor. Çünkü ekonomi politikalarının dayandığı yapısal sorunlar çözülmeden, sadece beklenti yönetimiyle sonuç almak mümkün değil.

2026’da Bizi Ne Bekliyor?

Gerçekçi bir bakış açısıyla 2026’ya girdiğimizde, yıllık enflasyonun %25 bandına sıkışması muhtemel görünüyor. Bu seviye, Türkiye’nin kronik enflasyon sarmalının kırılmadığını, sadece yavaşladığını gösterecek.
Merkez Bankası ise böyle bir tabloda faiz indirimine cesaret edebilir mi? İşte asıl tartışma noktası burası. Faiz indirimi tartışmaları, 2024 ve 2025 boyunca gündemi nasıl meşgul ettiyse, 2026’da da aynı şekilde sürecek. Çünkü enflasyon hâlâ hedeflerin çok üzerinde olacak.

Vatandaşın Penceresinden

Bir hedefin tutup tutmaması, sıradan bir birey için çoğu zaman teknik bir mesele gibi görülür. Ancak bu hedeflerin başarısızlığı, doğrudan mutfaktaki fiyatlara yansır. Örneğin maaşına zam bekleyen çalışan, yeni yılda “enflasyonu düşürdük” söylemi altında düşük bir zamla karşılaşırsa, satın alma gücü daha da erir.
Kira kontratlarının %25 artış sınırı ile sabitlendiği bir ortamda bile, yeni kiracılar çok daha yüksek fiyatlarla karşılaşıyor. Market raflarında her ay çift haneli artışların yaşandığı bir ülkede, %16 gibi bir hedefin inandırıcılığı kalmıyor.

Neden Olmuyor?

Türkiye ekonomisinin temel açmazı, enflasyonu körükleyen yapısal faktörlerin çözülmemesi. Enerji bağımlılığı, tarımsal verimliliğin düşük kalması, bütçe disiplininden uzaklaşma, yüksek kamu harcamaları ve döviz kurlarındaki dalgalanma enflasyonun kalıcı düşüşünü engelliyor.
Bunların üzerine, vergiler yoluyla fiyatlara yapılan ek yükler de eklendiğinde, enflasyonla mücadele bir “kısır döngü”ye dönüşüyor. Devlet bütçe açığını kapatmak için vergileri artırıyor, bu da fiyatları yükseltiyor, yükselen fiyatlar yeniden ücret baskısı yaratıyor ve sarmal devam ediyor.

Çıkış Yolu Var mı?

Gerçek bir dezenflasyon süreci için birkaç kritik adım şart:
1. Mali disiplin: Bütçe harcamalarının kontrol altına alınması ve faiz dışı fazlanın yeniden sağlanması.
2. Vergi reformu: Dolaylı vergiler yerine, daha adil ve doğrudan vergilendirme sistemine geçiş.
3. Üretim politikaları: Tarım ve sanayide verimlilik artışını destekleyecek, ithalat bağımlılığını azaltacak yatırımlar.
4. Bağımsız kurumlar: Merkez Bankası ve istatistik kurumlarının bağımsızlığına güvenin yeniden tesis edilmesi.
Bu adımlar atılmadığı sürece, hedefler kağıt üzerinde kalmaya mahkûm.

Sonuç

Türkiye’nin 2026 için koyduğu %16 enflasyon hedefi, mevcut şartlar altında “ulaşılabilir” olmaktan çok uzak. Yılın başındaki zam dalgası, vergi artışları ve sözleşmelerin getireceği fiyat baskısı düşünüldüğünde, enflasyonun %25 bandına sıkışması kuvvetle muhtemel.
Dolayısıyla önümüzdeki yıllar da, “faiz indirilebilir mi, indirilemez mi?” tartışmalarıyla geçecek gibi görünüyor. Vatandaş içinse bu tartışmaların ötesinde gerçek olan tek şey, her ay biraz daha eriyen alım gücü olacak.
Enflasyon hedeflerinin bir kez daha suya düşmesi, bize şunu gösteriyor: Hedefler değil, uygulanan politikaların niteliği belirleyici. Yapısal dönüşüm olmadan, yeni hedefler açıklamak sadece beklentileri yönetmeye yarar. Ama beklentiler de artık yönetilemez hale geliyor.