2025 yılının ilk beş ayı Türkiye ekonomisi açısından ciddi göstergeler sundu. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı bütçe gerçekleşme verileri, ülkenin temel mali dinamiklerinin alarm verdiğini ortaya koyuyor. Artan vergi gelirlerine rağmen yüksek faiz ödemeleri, dış ticaret açığı ve rezerv kullanımındaki tırmanış; ekonominin kırılganlık katsayısını yükseltiyor. Gelin tabloyu birlikte değerlendirelim.
Vergi gelirlerinde %34,6 artış: gelir var, refah yok
Ocak-Mayıs 2025 döneminde toplanan toplam vergi geliri tam 4 trilyon 6 milyar TL seviyesine ulaştı. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre bu rakam %34,6’lık bir artışa işaret ediyor. 2024’te bu tutar 2 trilyon 975 milyar TL düzeyindeydi. Vergi gelirlerindeki bu sıçrama, enflasyonun ve dolaylı vergilerin (ÖTV, KDV gibi) etkisiyle elde edilmiş durumda. Ancak dikkat çekici olan şu: Bu kadar yüksek vergi toplansa da kamunun finansman ihtiyacı azalmıyor, çünkü giderler gelirleri çoktan sollamış durumda.
Faiz ödemeleri: Bütçeyi delip geçti
2025’in ilk beş ayında faiz ödemelerine tam 835,8 milyar TL harcandı. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 475,1 milyar TL idi. Yani yıllık bazda faiz giderlerinde %75,9’luk bir artış söz konusu. Bu artış, yalnızca nominal büyüklük değil; aynı zamanda faizlerin toplam gider içindeki ağırlığını da artırdı. 2025 Ocak-Mayıs toplam harcaması 5,3 trilyon TL civarında. Bu da demek oluyor ki, her 100 TL harcamanın 15,6 TL’si sadece faize gidiyor. Daha da çarpıcı olanı, toplanan her 100 TL verginin 21 TL’si doğrudan borçlanmanın faizine ödeniyor. Üstelik bütçe açığı 650,3 milyar TL iken, faiz gideri bunun da üstünde. Yani bütçe açık vermese bile faiz yükü kamu maliyesini çökertmeye yeterli.
12 aylık bütçe açığı tahmini: 2,3 trilyon TL
Bu veriler ışığında 12 aylık kümülatif açık tahmini 2,3 trilyon TL olarak hesaplanıyor. Bu rakam, Türkiye’nin tarihsel ortalamalarının çok üzerinde. Sürekli artan faiz yükü, iç borç stokunu çevirmenin maliyetini yukarı çekerken, yatırım harcamaları, sosyal harcamalar ve altyapı giderleri kısıtlanıyor. Kısacası, devlet kendi içinde kemer sıkıyor; yükü ise halk çekiyor.
Dış Ticaret Açığı: Rekor kıran açık ve erimeye devam eden rezervler
Makroekonomik kırılganlığın bir diğer cephesi ise dış ticaret. Nisan 2025 verilerine göre, Türkiye 7,9 milyar dolarlık dış ticaret açığı verdi. Toplam ihracat 20,7 milyar dolar olurken, ithalat 30,6 milyar dolara ulaştı. Bu, net 9,9 milyar dolarlık bir dış ticaret zararı anlamına geliyor. Enerji fiyatlarındaki artış, sanayi girdilerindeki dışa bağımlılık ve kur politikasındaki belirsizlik bu tabloyu besliyor.
Bu açığın kapatılması için Merkez Bankası’nın devreye girdiği ve 25 milyar dolarlık rezervin harcandığı bildiriliyor. Bir başka deyişle; Türkiye üretemediği dövizi yine MB rezervinden karşıladı. Ayrıca 230 milyon dolarlık “net hata noksan” kaleminden giriş yapıldı. Bu kalem, sermaye hareketlerinin izlenemezliği anlamına geliyor ve güven sorununa işaret ediyor.
Risk Haritası: Faiz, açık, rezerv, kırılganlık
Mevcut tablo Türkiye’nin yapısal zayıflıklarını açık şekilde gözler önüne seriyor:
- Borçlanma maliyeti arttı.
- Rezervler eriyor.
- Kur korumalı sistemin maliyeti henüz hesaba katılmadı.
- Bütçedeki faiz dışı açık sürdürülemez bir patikaya girdi.
- Dış ticarette üretim temelli olmayan bir modelin sınırlarına gelindi.
Ekonomi dış kaynaklara bağımlı hale gelmiş durumda. Sıcak para girişlerine güvenmek, ülke ekonomisinin kırılganlığını daha da artırıyor. Kalıcı yatırım çekilememesi ve üretim ekonomisine geçilememesi, her yıl artan dış borç ve faiz ödemeleriyle halkın sırtına binen yükü katmerliyor.
İlk beş ayda ortaya çıkan tablo; yüksek vergiyle beslenen ama faize çalışan bir bütçe, dış açıkla boğuşan bir ekonomi ve rezervlerini tüketerek günü kurtarmaya çalışan bir maliye yapısı sergiliyor. Bu gidişat yapısal reformlar olmadan sürdürülemez. Tarım, sanayi, enerji ve eğitim politikalarında radikal dönüşüm olmazsa; bütçe açığı da, faiz gideri de, rezerv kaybı da artmaya devam edecek.