Fatih Altaylı Suriyelilerle ilgili can alıcı soruyu sordu

Fatih Altaylı Suriyelilerle ilgili can alıcı soruyu sordu
Fatih Altaylı bugün yazdığı köşe yazısında iktidara yakın gazetecilerin Arap dünyasına seslenişini eleştirerek, “Zengin Arap ülkelerinde kaç Suriyeli mülteci var!” dedi.

Geçtiğimiz günlerde iktidara yakın 16 gazeteci Gerçek Hayat adlı dergiden Arap Dünyasında hem Türkçe hem de Arapça seslenmiş ve Arapları ülkemize davet etmişti.

Daha sonra bahse konu olan derginin zamanında FETÖ elebaşı Fetullah Gülen hakkında da yayınlar çıkardığı ortaya çıkmış, FETÖ savcısı hakkında da övgü dolu yayınları ortaya çıkmıştı.

Fatih Altaylı bugünkü köşe yazısında o gazetecileri hedef alarak sert ifadelerde bulundu.

Altaylı, “Mesele Arap turist değil, mesele göçmenler” diyerek şu ifadeleri kullandı:

“Bir grup “sözde” gazeteci Gerçek Hayat diye bir derginin adı altında bir video çekip, bazıları Türkçe, bazıları Arapça konuşarak Arapları Türkiye’ye davet etmişler. Videoda “Türk gazetecileri olarak” ifadesini kullandıklarına göre Türk gazetecilerini temsil ettiklerini düşünmüş olmalılar.

Söz konusu dergi, yani Gerçek Hayat dedikleri şey daha önce de Fetullah Gülen’i Türkiye’ye davet eden kapaklarla çıktığı için, davet konusundaki öngörüsü güçlü olmalı. Ya da başka türlü bir faaliyetin parçası, bilemem.

Ancak şunu biliyorum, eğer davet ettikleri kişiler Arap turistler ise zaten kimsenin onlara bir şey dediği yok. Birkaç kişi “Arap turist de istemiyorum” diyebilir ama genel bir Arap turist karşıtlığından söz etmek mümkün değil.

Zaman zaman kendilerine gösterilen tepkinin nedeni ise toplum kurallarına uygunsuz davranışları ile ilgili ama bunun da Arap olmaları ile ilgisi yok, içip içip sapıtan ve dağıtan İngiliz turiste de aynı tepki gösteriliyor.

Tam aksine büyük çoğunluk turizme, esnafa katkılarının farkında.

Mesele Arap turist değil, mesele göçmenler.

Birkaç yıl önce, İstanbul’da Nişantaşı’nda bir saatçide bir Arap ülkesinin, yönetici ailesinden biri ile karşılaşmamı yazmıştım.

Saatçi tanıştırınca sohbete başlamıştık ve bana şöyle demişti.

“Benim için İstanbul ezan okunan Paris’tir. Bu kente aşığım. Maçka’da ev alıp, her yıl birkaç ay burada yaşamayı planlıyordum. Ancak o kadar çok Suriyeli göçmen aldınız ki, İstanbul, İstanbul olmaktan uzaklaşıyor. Bu yüzden ev almaktan vazgeçtim.”

Türk vatanseverlerinin ülkenin geleceği için tehlike olarak gördükleri bir göç dalgasına karşı çıkmalarını ırkçılık olarak göstererek asıl ırkçılığı siz yapıyorsunuz. Arapları asıl siz korkutuyor, asıl siz ürkütüyorsunuz.

Bizim karşı çıktığımız bu ülkenin sessiz bir işgale uğraması. Irkçı olsaydık, 2006 yılında “Türkiye, eski Osmanlı coğrafyasından ve Türk Cumhuriyetlerinden her yıl belirli sayıda göçmeni aynen ABD’nin Green Card uygulaması gibi ülkeye kabul etmelidir” diye yazmazdım.

Kontrollü, ne olduğu bilinen kişileri ülkeye göçmen diye kabul etmek başka bir şeydir, nüfusunun yüzde 15’ine tekabül eden 13 milyon ipsiz sapsız adamı kontrolsüz biçimde ülkeye doldurmak bambaşka bir şeydir.

Biri güç getirir, diğeri ise yıkım. Kavimler göçünün, dünyanın en önemli medeniyetlerinden biri Roma’yı yıkması gibi.

Dün kendileri ya da ağabeyleri ve babaları 6. Filo’ya secde edenler, dün Fetullah Gülen’i Türkiye’ye davet edip elini eteğini öpenler bugün de emperyalistler tarafından Türkiye’ye doldurulan göçmenleri savunuyorlar.

Bunların kullanışlı aparatlar olmaktan öte bir fonksiyonları olmadığını hepimiz biliyoruz. Ama ciddiye alıyoruz. Çünkü bunlar ve atalarının Türkiye’yi yıkmaya ilk teşebbüsleri değil. Biliyoruz.

Onların bilmediği ise Arap şovenizmi diye bir şey olduğu, ırkçılığın Türklere değil, Araplara mahsus bir hastalık olduğu.

İlgili Haberler