Fransa ile ne olacak hâlimiz?!

Macron denen adam, Fransa'nın başına mı belâ yoksa bizim mi? Keskin sirke küpüne zarar. Bize bu kadar düşmanlık kendisini bir yerde tökezletecektir.

Bir devlet başkanı birden ortaya çıkıp düşmanlık güdemez. Seçimle gelmiştir ve halkın nabzını yoklaması lâzımdır. Macron, çirkin yüzünü gösterirken, umumî efkâra tercüman olmadığını kimse söyleyemez.

(Bir Türkçe meselesi daha: Arı Türkçeciler, "'Tercüman' başka dilden geldi, atalım, 'çevirmen' diyelim." dediler. Medeniyetle ilişkisi olan her dil birbirinden kelime alır. Geçmişte, temas sadece Arapça ve Farsça konuşanlarlaydı. İslâmın kabulüyle, kelimeler dilimize giriyor ve yerleşiyor. "Yerleşme" diyorum; yer tutmaktır. Yer tutan kelime nasıl atılacak? Attığında dilin ifade gücü zayıflıyor. Hadi "arı dilciler"i memnun edecek bir kelime kullanayım, "arıklaşıyor". "Zayıf" kelimesi de bizden değil; atalım, "arık" diyelim! Eskiden bugüne kelimeleri taşıyoruz, değil mi? Eski Anadolu Türkçesini didik didik ettim. Doktora tezim bu alana dair. "Arı Türkçe"yi rahat kullanacak biri varsa, o da bu satırların yazarı. Peki "arıklaşma"yı anladınız mı? Kelime Anadolu'da kullanılır; yeri farklıdır. Başa dönelim: "Umumî efkâra tercüman olmadığını" derken "tercüman"ı atıp "çevirmen" derseniz, size gülerler. Burada yeri ister istemez "tercüman"dır. Bir not daha ekleyeyim: Önceki akşam TRT1'de bir dizi film oynuyordu: "Masumlar Apartmanı". Ekranın alt yan köşesinde üst başlık "Gerçek Bir Hayat Hikayesi". "Hayat", hayatımızın tam ortasında bir kelime ama yerine "yaşam" diye bir kelime uydurdular. Filme başlarken adı "Gerçek Bir Yaşam Hikayesi" yazıyor. Filmin bir adı olur. Bir türlü "hayat"ı kabullenememişler, "yaşam"ı bir yere sıkıştırmışlar. Hikâye"i bırakmışlar bari... "Öykü" de diyebilirlerdi! Güzel bir dizi. Daha titiz olunmalı.)  

Macron'un düşmanlığından bahsediyoruz. Önce Batı'nın şuuraltında "Türk fobisi" yattığını bilelim. Haçlı Seferleri'ni incelememiz yeter.

Batı, arada bir Haçlı Seferleri'ni hatırlatır. ABD'nin İslâm ülkelerine müdahalesi eksik olmaz. ABD Başkanı George Bush ne demişti: "Bu Haçlı Seferi, terörizme karşı savaş, zaman alacak". Obama da benzer cümle kurmuştu. Lafı sonra eğip büktüler, kendilerince doğrultmaya çalıştılar ama gayeleri değişmedi.

"Haçlı" ve "sefer" ifadeleri gelip sonunda Türklere dayanır. 

Taa Orta Asya'dan sen çık, Avrupa'nın içlerine kadar gir, Roma'yı bile almaya kalk! (Attila'yı hatırlayın.), Avrupa, Viyana'yı Osmanlı'dan zor kurtarsın. Geçin bunları, Kostantinapolis ellerinden gitsin; "İstanbul" olsun. Sonra Batı bizi anlasın! Mümkün mü?

Ne olursa olsun, tarihin şartları değişmez. Eğer bir yere kadar uzandıksa, uzandığımız yerlerden geri çekilenler, önce kendilerini yoklasınlar.

Batı ülkelerinin insanlarına tarihi hatırlatmak ve kendimizi anlatmak mecburiyetindeyiz. Unutmayın ki, dünya ilim adamlarının en çok çalıştığı alanlardan biri, belki birincisi "Türkoloji"dir. Bundan istifade etmeliyiz.

Fransa'da bir kültür hamlesi başlattık. "France - Turquie une  relation complexe" (Geçmişten Günümüze Fransa-Türkiye İlişkileri) kitabı Fransa'da yayınlandı.  Lisans ve lisans üstü eğitimini Fransa'da tamamlayan Prof. Dr. Haydar Çakmak'ın editörlüğünü yaptığı eserde, Fransa ile ilişkilerimize dair eserde akademisyenlerimiz Hale Şıvgın, Fatma Güngör, Şennur Şenel, Haydar Çakmak, Bilal Karabulut, Erjada Progonati, Kürşat Turan, Demir Frat Önger ve Mustafa Nail Tan'ın derinlikli makaleleri yer alıyor. (Devam edeceğiz.)

 

Yazarın Diğer Yazıları