Hiç kandırıldık mı?
Dünyada sanırım çok uzun zamandır sadece ekonomi ve güvenlik meseleleri ile uğraşarak yaşıyoruz. Her sabah farklı bir gündeme uyanıyoruz. Oysa yüz yıldan fazladır biz aynı şeyleri konuşurken birileri de bizim sadece bunları konuşmamız için uğraşıyor. Daha önce defalarca 1980 den sonraki dünyanın bambaşka bir yer olduğunu söyledim, yazdım.
Şimdi 20 Ocak gününden itibaren en az 4 sene sürecek ve bütün dünyayı kapsayacak başka sıkıntılar yaşayacağız gibi duruyor.
Biz de o en az 4 sene sürecek ve son derece sıkıntılı geçecek dönemin tam ortasında bir coğrafyadayız. Bugüne gelinceye kadar çoktan almamız gereken tedbirler vardı ama bir çoğunu alamadık, ya da bilinçli olarak almadık. Dünyanın bütün rejimleri otoriterleşiyor bunun birçok sebebi var ve bunları özetlemek bir yazı değil ciltler dolusu kitap konusu elbette.
Ama biz artık o sebepleri geçtik, olan oldu, senaryo işliyor, toplumların rıza oluşturmalarına sebep olabilecek kadar zorda kalmaları önemli idi bu da en çok buralarda sağlanmalıydı ve sağlandı. Kendi menfaatinin toplumsal menfaatlerden farklı olduğunu düşünerek günübirlik yaşamayı kabul eden toplumların akıbetine doğru gidiyoruz.
İktidar sahipleri ve onların sözcüleri büyük hayallerin kaf dağının arkasında olduğunu ama artık bizim kaf dağının tam da önünde durduğumuzu söylüyorlar. Yani neredeyse içinde bulunduğumuz halin harika bir zaman olduğuna ikna olacağız. Bunun basit sebepleri var aslında, Özel olarak eğitilmemiş bir kesim ve onların eğitilmemesine sebep oldukları halde bu durumu aşağılayan diğer kesim arasındaki çekişme en basit ve geçerli sebep.
Hala aynı seviyede geçerliliğini sürdüren bu durumun ekmeğini de bütün egemenler yiyor. İki tarafında çaresizce kendilerini temsil ettiklerini düşündükleri kahramanlara bağlılığı devam ediyor. Biraz mazoşistçe de bir durum bu aslında, kendi kutsallarını kim daha çok sömürmeyi başarırsa toplum onların yanında oluyor. Aslında bunu kendileri açısından bir temsil edilme şekli gibi görenler de var ama 300 artı 100 yıldır böyle yaşamayı tercih ediyor olmaları da o temsil hissine teslimiyetle ilgili tam olarak.
Şimdi karşımızda artık bambaşka bir dünya var. Bundan kısa süre önce dünyanın en zenginleri bir kamp yapmışlardı ve kampta o zenginler dışında sadece CIA Direktörü vardı mesela ve o haber güme gitmişti. Çünkü hala dünyanın en zenginlerinin kim olacağına karar veren eski zenginler yönetiyordu dünyayı.
Biz seyrederken olup bitenlere rağmen kahramanlık nidaları atmaya devam ettik biz hep. Yönetenler bunların elbette farkında idi, Kendi karnımızı doyuracak üretimi gerçekleştiremezken sınırlarımızı başkalarına açtık mesela. Misafir olarak gelenler de kaldı bizimle nasıl bir üretim katkıları bilmiyoruz ama bize deniyor ki, “Onlar olmazsa batarız”
Peki bu bizim iç cephemiz açısından bir soruna dönüşmedi mi hala, eğer söylenen kadar güçlü isek bu gün siyaset sahnesinde yaşananlar nedir. Sokaklarımız güvenli mi mesela Açlık, güvenlik ve barınma gibi en temel konularda sıkıntı çeken bir toplum olarak rıza göstemek zoruna kalacağımız daha neler gelebilir başımıza diye düşünüyor muyuz.
Çok uzun ve anlaşılması o kadar da kolay olmayan yani bir yazı konusunu fazlası ile aşan mevzuular farkındayım. Ama işimiz insanların kendilerine karşı mücadele etmelerini engellemek olmalı. Şu an asla hep beraber aynı yöne bakmayı ve bu cendereden hep birlikte çıkmak için birlikte hareket etmyi kabul edecek ya da başaracak bir toplum gibi durmuyoruz.
Bizim çocukluğumuzda çok sık duyduğumuz bir emperyalizm yöntemi vardı, “Böl parçala yönet” bu sonrasından iç politikanın da malzemesi oldu, tekrar ediyorum bu sadece iktidarın değil siyaset yapan herkesin tercih ettiği bir yöntem oldu. Bu parçalanmışlık hali ile başımıza gelenlere karşı çıkmak için yapanların diğerleri olması gerekiyor. Eğer yapanlar bizimkiler ise onu da sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz.
Mark Twain’e atfedilen bir sözle, “İnsanları kandırmak kandırılmış olduklarına ikna etmekten daha kolaydır”