İktidar olmak ve güç zehirlenmesi

Yetki sahibi olduktan sonra insanlar değişir mi? Meselâ siz, karar veren konumunda olsanız davranışlarınız değişir miydi? Veya eğer zaten karar verenseniz, bu mevkiye geldikten sonra davranışlarınızın değiştiği konusunda bir özeleştiride bulunabilir misiniz? Hemen "İktidar beni bozmaz!" demeyin! Çünkü durum sanıldığı kadar basit değil.

Lord Acton, "İktidarın yozlaştırma eğilimi vardır; mutlak iktidar ise mutlaka yozlaştırır." diyor. İktidar, en basit tanımıyla, bir iradenin kendini kabul ettirme "gücü". Peki, liderler bu gücü yozlaşmadan nasıl kullanacaklar?

***

2003 yılında, üç üniversite öğrencisinin katılımıyla bir deney yapılıyor. Üç öğrenci arasından tesadüfî olarak seçilen iki kişiden, bir konuda kısa bir rapor yazmaları; üçüncü öğrenciden de "kontrol eden" olması, yani raporları okuyup diğer iki öğrencinin başarısını ölçmesi isteniyor. Yarım saat süren deney sonunda deneyi yapan araştırmacı, kahve ve kurabiye ikram ediyor ancak masada deneyi yapan görevli ile birlikte 4 kişi olmasına rağmen tabakta beş kurabiye bulunuyor. Herkes kahvesinin yanında bir adet kurabiye yiyor. Peki, tahmin edin, beşinci kurabiye kim tarafından yeniyor? Bir süre önce tesadüfen "kontrol eden" konuma seçilen öğrenci tarafından! Üstelik deney defalarca tekrar edildiğinde de sonuç aynı.

İşte güç sahibi olmak böyle bir şeydir. Gücü elde edenler başkaların ihtiyaç ve beklentilerine kayıtsızlaşarak, kendi istek ve ihtiyaçlarına öyle odaklanırlar ki adeta dünyanın kendi etrafında döndüğü yanılgısına kapılırlar.

Aslında sahip olmadıkları birçok özelliği, kendilerinde varmış gibi hissetmeye ve her konuda yeterli bilgiye sahipmiş gibi düşünmeye başlarlar.

Bu yüzden, "Bütün insanlarda bir tehlike vardır. Özgür bir ülke için tek kural şudur; güce sahip olan herkes halkın özgürlüğü için bir tehlikedir." diyor John Adams.

***

Philip Zimbardo, 1971 yılında iktidar ilişkileri açısından popüler deneyiyle, 'kişilerin kendilerine biçilen rolden ne kadar etkilendiği ve kendi davranışlarının bulundukları rolü nasıl şekillendirdiğini' gösterdi. Stanford Üniversitesi'nde kurulan bir hapishane ortamındaki denek öğrencilerin yarısına gardiyan, yarısına ise mahkûm rolü verildi.

Ve iki hafta sürmesi planlanan deney, altıncı günde son buldu. Neden mi? Çünkü işler çığırından çıktı; gardiyan rolündeki öğrenciler, mahkûm rolündeki öğrencilere akıl almaz boyutlarda şiddet uyguladı.

İşin tuhafı, hapishane müdürü rolündeki Zimbardo da bu trajediye dahil oldu. Rolüne kendini öyle kaptırdı ki deneyde işlerin yolundan çıktığını, ancak altıncı günün sonunda sevgilisi tarafından uyarıldığında fark etti ve deneye son verdi.

***

J.J Rousseau, 'Toplum Sözleşmesi' kitabında,  "Eğer kuvveti hak, itaati de görev haline getirmeyi bilmiyorsa, toplumda en kuvvetli olan dahi sürekli üstünlük sağlayabilecek derecede kuvvetli değildir" diyor.

Otorite, sahip olunan makamdan ya da unvandan değil, insanların onun bilgisine ve tecrübelerine duydukları saygıdan ve onun yönetimini gönüllü kabul etmelerinden kaynaklanır.

Bu açıdan iktidar olanın, yönetilenlerce itaat edilen olması; sahip olduğu makam, unvan gibi ayrıcalıkların büyüsüne takılıp kalmaması; bu sahip olduğu imkân ve yetkilerle yönettiği kimselere fayda üretmesi gerekir.

Ancak insanın doğasında var olan hep daha fazlasına sahip olma arzusu ve güç elde etme isteği siyasal iktidarı elde etme, onu kullanma ve koruma söz konusu olduğunda toplumlar için son derece olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir.

***

Max Weber, "Genelde güç (iktidar) denince bir ya da birden fazla kişinin bir toplumsal eylem içinde, o eyleme katılan başkalarının direnişine karşın da olsa, kendi iradesini gerçekleştirme şansı anlaşılır" demektedir.

Ancak, tarih, grupların muhalif fikirlerle bağlantıları kesildiğinde korkunç kararlar verebildiklerini bizlere gösterir.

Nitekim 1970 yılında, Yale Üniversitesi'nde psikolog olan Irving Janis de uzun çalışmalar ve deneyler sonucu, benzer düşünce yapılarına sahip kişilerden oluşan ve dış etkilere kapalı grupların, kendilerinkinden farklı düşüncelere kulak tıkamaları neticesinde korkunç kararlar alabileceklerini ileri sürmüştür.

"Grup düşüncesi" olarak adlandırılan bu tehlike, grup üyelerinin birbirlerine yakın ve benzer düşüncede olması, kendi görüşünü açıkça belirten bir grup lideri ve grubun 'diğer görüşlere kapalı' olması durumunda oluşur.

Bu çalışma muhalif düşüncenin gerekliliğini, özellikle, mutlak güce sahip olan karşısındaki önemini gözler önüne sermektedir.

Bugün hukukun ve bilimin ulaştığı evrensellik boyutlarında çağdaş bir siyasal rejim inşa edilememesi iktidarın yozlaşması ile yakından ilişkilidir. İktidarın sınırlanması, denetlenmesi ve iktidar yanında muhalif fikirlere de yer verilmesi; iktidarın yozlaşarak adeta "güç zehirlenmesi" yaşamasının önüne geçecektir.

Yazarın Diğer Yazıları