Türkiye’mizde sinema festivallerinin sayısını, tarihlerini ve içeriklerini takip etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu sebeple pek çok sinemasever, yüzünü kendi ilgi alanlarına doğru çevirerek akıllıca bir iş işlemiş oluyor. Bazıları kısa, bazıları belgesel, bazıları tematik festivallere, mesela suç-ceza, fantastik, korku, müzik vb içerikli etkinlikler katılıyor. Bendenizin gözdesi daima Altın Portakal’dır. Arkasından Altın Koza gelir. Kültür sanat muhabirliği, sonradan editörlüğü yaptığım yıllarda Altın Lale’nin görevli takipçilerindendim. Şimdi artık çok sayıda festival ve her gün dört beş film değil kaliteli festival ve kaliteli sanat eserleri ve sanatkârlar peşindeyim.
Bu ay içinde, 26. İzmir Kısa Film Festivali, 3. Fethiye Film Festivali, 13. Boğaziçi Film Festivali ve Ankara Film Festivalleri yapıldı/yapılıyor. Bunlardan Boğaziçi Film Festivali’nin üçüncüsünde kısa film jürisindeydim. Sonra on yıl boyunca bağımız koptu ki, Altın Portakal’da defalarca sohbet etme fırsatı bulduğum sinema yazarı Ali Ulvi Uyanık’ın tesiriyle festivale akredite oldum. İyi ki olmuşum çünkü 13. Boğaziçi Film Festivali’nin açılış gecesinde unutulmaz bir an yaşandı! Küresel Sumud Filosu’na katılan İrlandalı oyuncu Liam Cunningham yere göğe sığmaz bir konuşmayla kalplere dokundu. Cunningham, Gazze/Filistin örneğinden yola çıkarak İngiltere’nin aynı vahşeti İrlanda üzerinde tatbik ettiğini dile getirdi.
Liam şöyle dedi: “Sinema dünyaya sadece haberden olmayan bir pencere açıyor. Sadece komşularımız değil, dünyanın diğer ucunda yaşayan insanlar da bizim kim olduğumuz hakkında bir fikir sahibi oluyor... Aslında Filistin’de yapılan İrlanda’nın aynısıydı. (Tarihi süreçten bahsediyor.)Bir çeşit replika idi. Filistin halkına zulmeden insanlar İngilizlerdi ve aynı İngilizler aynı şeyi İrlanda’ya yapmıştı. Sonra İrlanda’yı terk ettiler, aynı şeyi Filistin halkında da yapılıyor. Dolayısıyla Filistin halkının self determinasyon hakkını desteklemek ahlaki bir zorunluluk!”
Bu arada 600 asırdır İngiltereli olan bir aileye mensup olduğunu söyleyen “Palestine 36” filminin yapımcısı Cat Villiers da İngiliz zalimliği konusunda Liam Cunningham’e katılarak “ailesinin elindeki kan”dan bahsetme cesaretini gösterip seyircinin saygısını kazandı.
Kendi milletinin geçen yüzyılda çektiği acılara yakinen şahit olan Liam Cunningham, hem sinema sanatının felsefi, estetik ve etik bütünlüğünü kendince samimiyetle inşa ediyor, hem tarihten ders çıkarabilen bir milli şuura sahip olduğunu dışa vuruyor. Üstelik bütün kariyerini riske atarak yaptığı “Filistin halkının self determinasyon hakkına” vurgu yapmakla Siyonistlerin düşmanlığını çekmeyi zere kadar umursamıyor. İşte mütercimi alkışlar arasında aktardığı bu sözler elbette beni iki temel soruna götürüyor: Birincisi bazı istisnalar dışında Türkiye’de sanatçı kisvesi giyinmiş omurgasızların Filistin ve Doğu Türkistan konusunda neden dut yemiş bülbüle döndükleridir. İkincisi “çin işkencesi” ile zulme maruz kalan Uygur soydaşlarımızın yaşadıklarının görünür kılınması ki, dünyayı etkileme konusunda doğal olarak mahir şöhretlerin bu zulmün ne zaman farkın varacaklarıdır...
***
Festival elbette sadece bir açılıştan ibaret değildir. Çeşitli bölümleri olan etkinlikler bütünüdür. Festivali SİYAD üyesi olarak ben ve Ali Ulvi, Alican Sekmeç ve Gökşen Aydemir takip ettik. Bağımsız yazarlardan Kerem Akça, Müjde Işıl ve internet gazetecisi Halil İbrahim Sağlam, Haktan İçel gibi isimler müdavimlerdendi. Film sonrası sohbetleri yönetenlerden ikisi Oya Doğan Gökşen Aydemir’di. Gökşen Aydemir’in iki sohbetine katıldım. Şu kanaate vardım ki (sözüm meclisten dışarı), film yapan gençler kavramları ezberliyor ama “künhüne vakıf” değiller. “Neden film çektiniz?” sorusuna ise “Bir cümle ilgimi çektim buradan film çıkar diye düşündüm.” gibi asla onaylanamayacak cevaplar verebiliyorlar. Sinema sanatı, ciddi eğitim almış, felsefi bilgiye sahip hayatı algılayışını “yaratıcıya iman” veya “zorunlu olarak varız” şeklinde özetleyebileceğim iki temel kabulden birine dayamış, bu kabulden yola çıkarak bir “dünya görüşü” oluşturmuş kişiler tarafında icra edilmelidir. Yoksa felsefe, sinema, sanat ve estetik gibi temel yapıları dedikodusunu bilgi zanneden kişilerce değil. Maalesef bu sene katıldığım festivallerde izlediği filmlerin çoğunda aradığım “dünya görüşüne sahip” yönetmen/yazar filmleri bulamadım.