Kamu özel iş birliği projeleri ekonomik anlamda bu ülkenin yüreğine saplanmış en önemli hançerlerden bir tanesidir.

Bugün her ülkede sizi temsil eden ve vitrininiz olan Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesi 2025 yılı itibari ile 39 milyar liradır. Ama kamu özel iş birliği projelerine vereceğimiz rakam tam 202 milyar liradır. Yani Dışişleri Bakanlığı’nın tam iki buçuk fazla bütçesine yandaşlara vermişiz.

Düşünün ki Türk Ticaret Kanunu’na göre Türkiye’de kurulmuş bir firma, Türkiye’den bir ihale alıyor ancak ihaleyi yapmak için parası yok. Kamu bankasına gidip kredi istiyor. Kamu bankası da garanti istiyor, teminat istiyor. Hazine’ye gidip garantisini alıyor, aldığı garantiyi kamu bankasına götürüyor ve krediye alıyor…

Sonra sözleşmeyi yapıyor, sözleşmede ABD enflasyonu ve dolar baz alınarak, her sene ABD’deki enflasyon oranında eskalasyon yani artış uygulanıyor. Bu da yetmiyor herhangi bir anlaşmazlık halinde İngiltere Tahkim Mahkemeleri yetkili kılınıyor… Şimdi sorarım size bir Türk firması Türkiye cumhuriyeti devleti ile niye Amerikan para birimi üzerinden sözleşme yapar! Diyelim ki yaptı, neden anlaşmazlık halinde Türkiye değil de İngiltere Tahkim Mahkemeleri yetkilidir?

Buraya kadar usulsüzlük ve kuralsızlık sınır tanımamasına rağmen kamudaki alacaklara uygulanan dolar kuru, Türk lirasına sabitlenip, altı taksite bölünüyor…

Kıymetli dostlar, biz bu kadar sıkıntı çekerken kirası %60 artan Ahmet amca devletten %15 zam alırken, çocuğuna harçlık veremeyen baba, kızına mont alamayan anne hayatın sıkıntılarını yaşarken, Türkiye’nin %15’lik bir kesimi bizim vergilerimizle, bizim alın terimizle, saltanat yaşamaya gününü gün etmeye devam ediyor.

2024 bütçesinde kamu özel iş birliği projeleri tam 164 milyar TL para verdik, 2025 senesindeki rakam 202 milyar TL.

Bunun içinde %98 sapma payıyla senede 6 milyon Euro’ya mal olan Zafer Havalimanı var. Üç tane şehrin ortasında kurulan bu gereksiz projenin bize senelik zararı 6 milyon Euro. 2044 senesine kadar işletmeye verilen Zafer Havalimanı bu sapma ile gittiği taktirde bize 208 milyon Euro’ya mal olacak. İşletmeye toplam maliyeti 50 milyon Euro olan bu yapı için biz tam 208 milyon Euro ödeyeceğiz. 10 milyar dolar maliyeti olan İstanbul havalimanının senelik net karı 2 ila 3 milyar dolar arası. 2 milyar dolardan ele alırsak 25 yıl işletmeye verilen İstanbul havalimanı işleten firmaya 50 milyar dolar para kazandırtacak. 10 milyar dolara mal olan bir yapı için, bizim cebimizden 50 milyar dolar para çıkacak.

Şimdi soruyorum bu çarpık düzende, bu kadar usulsüzlük içinde, bu kadar liyakatsizlik içinde, emekliye, emekçiye tabii ki para yok.

Ama para olmadığı için değil adaletli bir dağılım yapılmadığı için para yok. Para olmadığı için değil, belli bir güruhu doyuramadığımız için para yok. Ahmet amca evinin bir odasını ısıtıp, çocuğunun hasta olmasının önüne geçemezken, 1150 odalı Saray’ı alın teri ile ısıtmak zorunda kalıyor.

Emekliye para verme enflasyon olur, emekçiye para verme enflasyon olur, tüketim artar enflasyon olur, kardeşim enflasyonu yaratan sizin %10 beşlik nüfusunuzun hunharca para harcaması. 12 bin 500 TL emekli maaşı ile bir emekli enflasyona ne kadar etki edebilecek bir tüketime sahip olabilir. Bu enflasyonu arttıran kişiler milyon dolarlar kur korumalı mevduatla ikiye katlayıp, milletin alın teri ile verdiği vergilerden zenginleşerek.

Sonuç olarak bu sistem değişmeden gelir adaleti, vergi adaleti sağlanmadan, bu ülkeye para girişi ne olursa olsun harcarken kıymetini bilmeden, bu ülkenin kalkınması üretim ekonomisine geçmeden ithalatının azalması, cari açığının düşmesi söz konusu bile değildir.