Kızılderili ve Türk kilimlerindeki ortak motifler

Sevgili okuyucularım, dünkü makalemizi, Anadolu''dan gelen Türk kadının dokuduğu kilimlere aktardığı duygularından bahisle bitirmiştik. Bugün de kadınlarımızın çok iyi bildikleri motiflerden bahsedeceğiz...

Türk kadınının en çok bildiği motifler  akrep, tarak, göz, bereket, yıldız, dragon, tılsım, dul avrat otu,  hayat ağacı  ve eli belinde  motifleridir.                     

Osman Nedim Tuna''dan not ettiğim motiflerle ilgili bilgileri araştırdığımda tespitlerinin çok yerinde olduğunu gördüm. Kilimlerde motifler yazıda sözcükler gibidir. Motiflerin dilinden anlayanlar, bu dokumaların işaret dilini okur ve ne demek istendiğini kolayca fark eder.

 

Kızılderili ve Türk kilimlerinde ortaklığı en çok görülen; yıldız, akrep, bereket, eli belinde, koç ve hayat ağacı motifleri üzerine konuşmuş, Türk kadınının, evine bağlılığını, sadakatini, yuvasının korunmasını ve ailede kendinin önemli bir varlık olduğunu anlatan motifleri önemsediğini işaret etmişti. Örnek koyduğum kilimlerde yer alan yıldız motifi, Türk halılarında üretkenliği temsil eder. Yıldız motifini dokuyan kadın, üretkenim, çocuklarım var. Güçlü ve gururluyum demektedir. 

Kızılderili ve Türk kilimlerinde çokça kullanılan "eli belinde" ve "koç boynuzu" motifleri bir erkek ve bir kadını belirtir. Bereket deseni, dişiyi gösteren iki adet "eli belinde" motifi ve erkeği gösteren iki adet "koç boynuzu" motifinden oluşur. Kompozisyonun ortasındaki göz motifi, aileyi kem gözlere karşı koruması için kullanılmıştır. Eli belinde motifi dişiliğin simgesidir. Sadece analık ve doğurganlığı değil, aynı zamanda uğur, bereket, kısmet, mutluluk ve neşeyi de sembolize eder. Bu nedenle en çok kullanılan ve önemsenen bir motiftir. Türk kilimlerinde yaygın olarak kullanılan hayat ağacı motifi, sonsuzluğun sembolüdür. Bu motif, ölümsüzlüğü araştırmanın ve ölümden sonra yaşam olduğu umudunun bir nişanıdır. Ağaç, Türkler arasında kutsal sayılan bitkilerdendir. Hayat ağacı, güç, kuvvetine inanılan aslan, kartal gibi hayvanlar tarafından korunurken tasvir edilir.

İnanışa göre, hayat ağacı sürekli gelişen, cennete yükselen hayatın dikey sembolizmini oluşturur. Geniş anlamda sürekli gelişim ve değişim gösteren evreni sembolize eder. Evrenin üç elementini; toprağın derinliğine inen kökleriyle yeraltını, alt dalları ve gövdesiyle gökyüzünü, ışığa yükselen üst dallarıyla cenneti birleştirir. Yeryüzü ve cennet arasındaki iletişimi sağlar.

Nazarlık motifi, belli özeliklere sahip kimselerde bulunduğuna inanılan; insanlara, hayvanlara, eve zarar veren bakışlardan ve nazardan korunması için dokunur.

Osman Nedim Tuna, Türklerle Kızılderililerin dil ve akrabalığına dayanan uzantısı ile uğraşıyorum demiş ve önceki ilişkilerden söz açmıştı. 

Türkçe otağ sözünün Kızılderililerce utağ, Türkçe kayık sözcüğünün kayak, Türkçe it (köpek) sözcüğünün it, yeşil sözcüğünün yaşıl, tanrı sözcüğünün de tangıra biçiminde kullanıldığını belirtmiş, ev sözü yerine yatkı, tepe yerine tepek, dede yerine tetek su yerine yu, göç yerine köç dendiğini işaret ederek kültür bağımızla ilgili yakınlık derecesinin ileri boyutlarda olduğunu vurgulamış fakat çok temkinli davranmış Kızılderililerle akrabayız dememişti.

Çok sık yaptığımız akşam sohbetlerimizde Asya uygarlığını yaratan Türkler ile Amerika kıtasındaki Maya ve Aztek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerliğin de önemini vurgulayan Osman Nedim Tuna''nın, bütün Altay Türkleri gibi Kızılderililerin birbirlerine amca, baba, teyze, hala, ağabey diye hitap etmelerini şaşırtıcı buluşu, semboller, dil ve gelenekler açısından çok ciddi benzerlikler olduğuna dikkat çekişi, Türkler tarafından icat edildiği bilinen 12 hayvanlı Türk takviminin Mayalarca da kullanılmış olması, eskilere dayanan bir kültür bağının işaretidir demesi de oldukça önem arz etmektedir.

Düğünde kına yakma geleneğinin bütün Kızılderili kabilelerinde, Anadolu ve diğer Türk yurtlarında olduğu gibi uygulanmakta olduğunu söyleyişi, beşik kertmesi töresinin de yaygın bir uygulama olduğunu anlatması şaşkınlığımı bir kat daha arttırmıştı.

Bu konuşma sırasında "Bir halkbilimciye dilden doktora yaptırmayı çok istemiştim. Sana teklif ettiğimde ''Kelime başı j''leriyle uğraşmam, ben doktoramı da Halk Edebiyatından yapacağım'' demiş ve istememiştin. Sen kabul etse idin bu konuda çalıştıracaktım" dediğini anımsatmıştı ama zaten bu sohbetleri yaparken benim de doktora tezim bitmek üzere idi.

Osman Nedim Tuna, Kızılderililerin, bugünkü Sibirya''dan Kuzey Amerika''ya geçen iki göçmen grubunun çocukları olduğu yolundaki görüşlere de yer vermiş, buraya gerek Sibirya''dan, gerek Güney Anadolu''dan gelen kabilelerin buradaki yerli halkla evlilikleri sonucu doğan yakınlık, bir nevi akrabalıktır. Bu akrabalık ırki bir akrabalık değildir. Tıpkı Almanya''ya giden işçilerimizin Alman kızlarla evlenip kurdukları aile bütünlüğü gibidir, görüşüne sahipti. Kızılderili dilinde kullanılan Türkçe sözcükler, bazı Türk gelenek ve göreneklerin benimsenilip kullanılmış olması da Kültür emperyalizmine dayanmaktadır. 

İnsanoğlunun yüzyıllardan beridir her fırsatta kendinden bir iz bırakma isteği olduğunu, bunu kimi zaman mağara duvarına, kimi zaman taşa, kimi zaman da kilime aktardığını vurgulayan Tuna, kültürümüzün Kızılderili kültürüne etkisini dile getirişi, dildeki benzerlikleri işareti ile bazı dil ve halkbilimcilerin dikkatlerini Kızılderili dil ve kültürüne çevirmelerine vesile olarak önemli bir kazanım sağlamıştır.

Yazarın Diğer Yazıları