KONUK KALEM / Bahadır

KONUK KALEM / Bahadır
Ne kadar çok kartvizitimiz var

Lafı dolandırmadan girelim konuya... Evlendiğiniz kadın kartvizitinizdir aslında, sevdiğiniz kadın da. Seveceğiniz ya da sevdiğiniz kadında neleri ararsınız? Sizi tamamlamasını mı, hizmet etmesini mi, sizi temsil edebilmesini mi, sizin dostunuz, arkadaşınız, yoldaşınız olmasını mı istersiniz? Ne dersiniz? Hangisi uyar?

Neye, nelere, kimlere, nasıl, nerede, niye, ne kadar gülüyorsunuz?

Kendinizi nasıl görüyorsunuz? Kendinizden memnun musunuz?  Neden, ne kadar?

Arkadaşlarınız kim? Dostlarınız kimler? Onlarla nasıl bir ilişkiniz var? Kim kime yardım ediyor? Aranızda baskın olanlar var mı? Yoksa eşitler arasında bir ilişki mi sizinki? Niye bu insanlar sizin dostlarınızdır? Sizi bir araya getiren, dost yapan faktörler nelerdir?

Olaylara nasıl tepki veriyorsunuz? Günlük gazete okuru düzeyinde mi, yoksa kitap okuru düzeyinde mi bakıyorsunuz? Analizleriniz sizin mi?

Nelere üzülüyorsunuz daha çok? Yüreğinizi neler titretir? Kendinizden başka olmak istediğiniz biri var mı?

Hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz? Sevdiğiniz bir iş mi yapıyorsunuz, mecbur olduğunuz için berbat bir işte mi çalışıyorsunuz?

Ailenizle ilişkiniz nasıl? Anne, baba, kardeşler, yakın ve uzak akrabalar... Sizin için ne ifade eder bu insanlar?

Yolda nasıl yürüyorsunuz? Emin adımlarla mı, güvercin ürkekliğinde mi?

İlk kez karşılaştığınız insanlara nasıl davranıyorsunuz?

Kimlere güvenir, kimlerden sakınırsınız?

Öncelikleriniz neler hayatta ve neden onlar? Neler hayatınızın ayrılmaz birer parçasıdır?

Boş zaman kavramınız var mı? Neler yapıyorsunuz o zamanlarda?

Olmak istediğiniz yerle, bulunduğunuz konum arasındaki fark az mı, çok mu? Her iki durumda da psikolojik vaziyetiniz ne?

Hedefleriniz var mı? Varsa neler? Yetenekleriniz, sizi ulaşmak istediğiniz yere taşıyabilir mi?

Hayatı sırtınızda bir yük olarak mı taşıyorsunuz, yoksa onu yaşamaya mı çalışıyorsunuz?

Soruları burada keserek lafı bağlama zamanı. Zira daha çok soru var. Ama bu kadarı da derdimizi anlatmaya yeter.

Düşüncelerimiz, eylemlerimiz, yapmadıklarımız, yaptıklarımızla biz biziz. Her şey bir araya gelir ve bizi inşa eder. Kartvizitimiz de bu toplamdır işte...

 

*

 

BE­YE­FEN­Dİ

Kitabımın korsanını almak mı!

Bir zamanlar bu şehirden sıtkı sıyrılanlar kervanına ben de katılmış ve soluğu, çağdaş, sıcak,  keyifli bir şehir olan Mersin’de almıştım. 78 kuşağının öyküsüne değindiğim kitabım  “Tuzağa Düşen Masumiyet”  yayınlanalı bir ay kadar olmamıştı bile. Ne kadar sattı kitap bilmiyorum, zaman geçti aradan. Ancak Mersin’de bir tatil beldesinde kitabımın korsanı çıktı karşıma bir akşam vakti. Seyyar kitapçıları dolaşıyordum. Bestseller bir şey bulursam alacak ve bir solukta okuma hazzını yaşayacaktım. Kitaplara bakarken, genç, esmer, hareketli, cin gibi bir kadın ne tür kitap aradığımı sordu. Anlattım derdimi. Aradığım türde kitaplarının olmadığını ancak bana bir tavsiyesi olacağını söyleyerek, o sırada göremediğim rafın birinden bir kitap çıkardı ve ekledi:

“Beyefendi bu kitap iyi gidiyor bu aralar. Çok da akıcı. Tavsiye ederim.”

Sanırım böyle demişti, zira gösterdiği kitabın yazarı bendim ve kitabıma odaklanmıştım, tam olarak duymamış olabilirim kadını. O sırada kitabın arka kapağını çevirip birkaç cümle okudu.

“Fotoğrafı nasıl buldunuz” diye sordum.

“Anlamadım” dedi, “nasıl yani, hangisini?”

“Yazar...”

Şaşırmıştı, sanırım soru yanlış yerden gelmişti. “Baktım fotoğrafa” dedi, “ama bunu niye istediniz ki?”

“Bir de bana bakın, şimdi” dedim başımdaki şapkayı çıkarıp elime alırken, “ama dikkatle lütfen...”

Baktı.

Dönüp bu kez fotoğrafa baktı. Sonra bana, tekrar fotoğrafa. Durdu. Gülümsemeye çalıştı. Utançla şaşkınlık harmanlandı bakışlarında. Ve tam, “has...” hecesi dudaklarından döküldü ki, tuttu kendini. Ve “aman tanrım” diye söylendi şaşkınlığı daha da artmışken.

Tanımıştı yazarı hanımefendi...

“Eeeee,” dedim, “kitabımı bana satmayacaksınız değil mi?”

“Baltayı taşa vurmak buna denir herhalde hocam” dedi utangaç bir gülüş eşliğinde bu kez.

Ve başka bir şey demedi Beyefendi. Gülüşüne karşılık verdi hanımefendinin. Hemen sonra başını hafifçe eğerek akşam selamını verdi, şapkasını başına geçirdi ve yürüyüp gitti...

 

*

OKUYUNUZ

2-017.jpg

“Çok sevgili baba,

Geçenlerde bir kez, senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun. Genellikle olduğu gibi, verecek hiçbir cevap bulamadım, kısmen tam da sana karşı duyduğum bu korku yüzünden, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek üzere, konuşurken toparlayabileceğimden çok daha fazla ayrıntı gerektiği için...”

Franz Kafka, 1919’da dinlenmek üzere gittiği Schelesen’de  bir kızla tanışıp nişanlandı. Aynı yıl kaleme aldığı Babaya Mektup, yazarın bu nişana karşı çıkan babası Hermann Kafka’ya yanıtıdır. Kafka’nın yayınlamak amacıyla değil, babasıyla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirmek için yazdığı, ama hiç göndermediği bu mektup, hem Kafka’nın yaşam öyküsüne açıklıklar getirmesi, hem de kimi izleklerinin ipuçlarını barındırması açısından büyük önem taşır...

 

*

 

İŞTE O KADAR

Seni insanlar hayal kırıklığına uğratmıyor. Sadece, sen yanlış insanlar üzerinde hayal kuruyorsun.

Montaigne