Hani sorulur ya bazen…
Bir misafirliğe gidersiniz…
Ya da yurtdışından memleketi ziyarete gelmişsinizdir.
Orada hoş-beş edip, hal-hatır sormanın sonrasında:
“Eee! Ne var, ne yok” diye başlar ya sorular.
*
Bence dünyanın en zor sorusudur işte o “Ne var ne yok” sorusu.
İnsan nereden bilsin neyin var neyin yok olduğunu.
Ama bizim oralarda, buna da kestirmeden bir cevap verilir.
“Allah var ortağı yok!” denilir atılır.
*
“Niye öyle denilir?” diye sorarım kendi kendime…
Anlarım ki bu dünyada net olan…
Net bilinen o cevap demek ki sadece “Allah var ve onun ortağı yok.” diye biliyoruz.
*
Yurtdışından gelen kişi:
“Memlekette havalar nasıl?” deyiverdiğinde, -kendisine böyle bir soru sorulan kişi- sorulan soruyu ya anlamaz ya da anlamazlıktan gelir de şöyle cevap verir:
“Nasıl gitsin işte:
Bir sıcak-bir soğuk…
Bir yağmurlu bir rüzgârlı, fırtınalı bu aralar.
Sen tedbirini al, sıcakta terletme soğukta üşütme…
Yağmurda ıslanma, rüzgârı da fırtınası da savurmasın seni bir yere. Dikkat etmek lâzım!” der.
*
Soruyu soran başka manada sormuştur aslında!
Memleketin ekonomik durumunun…
Yönetim durumunun…
Geçim durumunun…
Yargı durumunun nasıl olduğunu sormuştur ya, öyle olunca da verilen cevaplarla, neyin nasıl olduğu, insanı olumsuz etkileyen havalarda nasıl davranılması gerektiği de böylece üstü kapalı anlatılır.
*
Aslında cevaben, memleketin havasının ‘Yağmurlu, karlı, rüzgârlı, fırtınalı’ oluşundan kasıt, liderlerin ekranlardan verdikleri mesajların vatandaşa yansıma biçimi anlatırlarken, iktidarın estirdiği sıcak iklimde de soğuk iklimde yağmurlu, rüzgârlı, fırtınalı iklimde de tedbir almak gerektiğini…
Neyin, ne zaman, nereden ve nasıl geleceğinin hiç belli olmayacağına işaret eder.
*
“Yağmuruna, karına ne demeli diyeceksiniz” öyle değil mi?
Hani o karı, soğuğu var ya…
Soğuk bu sefer cepleri yakacak…
Cepleri yakarken üşütecek…
Ne elektrik yakabileceksiniz korkudan ne de doğalgaz…
*
Ne yapacağız peki?
Başımızdakilerin dediği gibi ‘Sabredeceğiz’.
Baksanıza “Sabredin!” diyorlar, ne de güzel öğüt veriyorlar!
*
Bir de bize verilen zamlardan arttıracak, eskiden alamadığımız ihtiyaçlarımızı almayacakmışız.
*
“Bu adamlar hiç pazara çıkmışlar mıdır?” diyeceğim ya, çıksalar böyle konuşmazlar herhalde.
Hele de AKP Genel Başkan vekili Mustafa Elitaş:
“Dar gelirlilere, sabit gelirlilere 10 bin lira zam yaptığınızda, ‘Bunun 3 bin lirasını harcayayım, 7 bin lirasını tasarruf edeyim’ demez. Eskiden kalmış, eksik gördüğü ihtiyaçlarını bir an önce giderme yoluna gideceğinden dolayı, fiyat dengesini alt-üst ederek, enflasyona baskı unsuru yapar” demesin mi?
Dememesi lâzım.
*
Demem o ki bugünlerde bizim oralarda işler hiç de iyiye gitmiyor.
Aklına esen konuşuyor, bilmeyen de dinliyor…
Bana sorarsanız -aramızda kalsın da- şu günlerde sahiden de memleketin havaları iyi değil…
Dışarıdan gelen soğuk, içeriden gelen bunaltıcı hava, insanın aklını başından alıyor.
*
Hani bir zamanlar “İşimiz Allah’a kaldı” deniliyordu ya, sahiden de öyle oldu.
Kuldan bir fayda yok, işimiz Allah’a kaldı galiba!
Bugünlerde de tam da o günleri yaşıyoruz işte!..