Küresel iş dünyasının bugün en derinden hissettiği dönüşümlerden biri, teknoloji ya da jeopolitik riskler değil. Şirketlerin hem müşterileri hem de çalışanları arasında büyüyen kuşak farkı olarak karşımıza çıkıyor. Kuşak farkı denince eskiden nesiller arasındaki uzun yıllardan bahsederdik. Günümüz dünyasının teknolojik gelişimler karşısında aldığı hızlı değişimi göz önüne aldığımızda artık kuşaklar arasındaki yıllar da daraldı. Diğer bir anlatım ile pek de uzun yıllar geçmeden farklı karakterlerde kuşaklar doğmaktadır. Bu da şirketleri, sadece ürünleriyle sınamıyor, aynı zamanda davranış biçimleri, iletişim dilleri ve değer setleriyle de sınanıyor. Çünkü X, Y, Z ve yeni yeni şekillenen Alfa kuşakları; farklı beklentiler, farklı tüketim alışkanlıkları ve farklı çalışma biçimleriyle sahnede. Bu farklılık, doğru yönetilmediğinde büyüyen bir fay hattına dönüşüyor. Yani şirket; hem çalışanları hem de müşterileri arasındaki kuşak farkına odaklı yaklaşımlar geliştirmek zorunda.

Her kuşağın çalışma hayatına yaklaşımı, şirket kültürünü yeniden tanımlıyor, kurumsal kimlikleri dönüştürüyor, desek hatalı olmaz. X kuşağı, istikrarı ve uzun vadeli bağlılığı önemli. Y kuşağı ise iş-yaşam dengesi, esneklik ve anlam duygusunu öne çıkarıyor. Z kuşağı ise tüm bunların ötesinde, değer uyumu ve hızlı geri bildirim isteyen, duygusal zekâsı yüksek, teknolojiyle iç içe büyümüş bir nesil. Alfa kuşağı henüz iş dünyasına tam olarak girmemiş olsa da, onların taleplerinin bugünden hissedildiğini görmek zor değil.

Bu farklılıkların kesiştiği yer ise şirketlerin insan kaynakları politikaları. Bir şirkette geleneksel bir yönetici ile Z kuşağı çalışanının beklentileri arasında çoğu kez bir diyalog kopukluğu kaçınılmaz olarak yaşanıyor. Genç çalışanlar hızlı eğitim, sık geri bildirim, şeffaf iletişim ve esneklik talep ederken yöneticiler bu talepleri bazen sabırsızlık bazen de saygısızlık olarak okuyabiliyor. Oysa bu ne sabırsızlık ne saygısızlık, aslında kuşak değişiminin çalışma ayarı.

Bu noktada şirketlerin karşılaştığı en büyük risk, yetenek kaybı. Z kuşağı bir iş yerinde mutlu değilse, ayrılmak için pek de tereddüt etmiyor. Onlar için iş değişikliği bir tehdit değil, bir yeniden pozisyon alma olarak tanımlanmalı. Dolayısıyla şirketler artık sadece iyi çalışan bulmayı değil, onları tutmayı da öğrenmek zorunda. Malum, her işçi değişimi beraberinde firmaya maliyet getiriyor.

Müşteri tarafı ise ayrı bir alem. Kuşak farkının etkisi yalnızca şirket içindeki ilişkilere yansımakla kalmıyor, aynı zamanda müşterilerle kurulan bağı da temelden değiştiriyor. Bugünün tüketicisi, sadece fiyat-performans ilişkisiyle değil; dürüstlük, çevre duyarlılığı, kişisel veri güvenliği ve sosyal sorumluluk gibi kriterlerle de karar veriyor. Karar verirken de teknolojinin sağladığı olanakları kullanıyor.

X kuşağı için ürünün işlevselliği ve markanın güvenilirliği önde gelir. Y kuşağı ise deneyimi ve duyguyu önceler. Z kuşağı , daha da ileri giderek, ürün benim dünyama ne katıyor sorusunu soruyor. Eğer markanın duruşu ve iletişim dili Z kuşağı için inandırıcı değilse, saniyeler içinde o markayı terk edebilir.

Şirketlerin pazarlama stratejileri tam da bu nedenle keskin bir manevraya gereksinim duyuyor. Artık kampanyaların dili, mesajları ve görsel dünyası kuşaklar arası bir köprü gibi olmalı. Çünkü aynı ürünü hem X kuşağına hem de Z kuşağına satmak, aynı dille çok da mümkün değil. Z kuşağı kısa video istiyor, gerçeklik istiyor artı değer örtüşmesi istiyor. X kuşağı ise netlik, uzun vadeli fayda ve istikrar görmek istiyor. Dolayısıyla bu fark, sadece ürün satışı değil şirket-müşteri ilişkisini de baştan yazıyor.

Kuşak farkı bir risk olduğu kadar bir fırsat da. Ama kuşakların doğru belirlenmesi ve tanımlanması ile doğabilecek bir fırsat. Farklı kuşakların birlikte çalıştığı, birlikte tükettiği bir dünyada en değerli şirketler, bu çok sesliliği görebilenler ve yönetebilenler olacak.

Bu noktada; kuşaklar arası iletişim okuryazarlığı, yöneticilerin yeni kuşakların motivasyonlarını anlaması için artık bir lüks değil, zorunluluk. Bunun yanında değer bazlı şirket kültürü, Z ve Alfa kuşağı için para kadar önemli anlam görme gereksinimini karşılayabilir. Şirketlerin sürdürülebilirlik, toplumsal katkı ve etik duruş konusunu somutlaştırması şart. Son olarak hem çalışan deneyimi hem de müşteri deneyimi, şirketin geleceğini belirleyen yeni rekabet alanı olarak öne çıkıyor. Deneyimler ve özellikle de sosyal medya aracılığı ile dönen geri bildirimlerin şirketin geleceği için falcıya gitmesine gerek bırakmıyor.

Bugünün şirketleri artık sadece teknolojiye, fiyat rekabetine, maliyetlere ya da operasyon verimliliğine bakarak ilerleyemiyor. İş dünyasının gizli ama en derin dönüşümü, kuşaklar arasındaki yaklaşım farkında görülüyor. Bu farkı yönetebilen şirketler geleceğe elbette daha güçlü adım atacak. Yönetemeyenler ise sessiz bir erozyonla yetenek ve müşteri kaybı yaşayacak. Kuşak farkı artık sadece bir sosyoloji konusu olarak görülemez, doğrudan bir iş stratejisi meselesi.

Sorularınız için e-posta adresi: hkaganoyken@gmail.com