Lirizmi ve sembolizmi en iyi kullanan iki şair: Külebi ve Dıranas'ta kadın -1-

                Bütün kültürlerde kadın ön plandadır. Mitolojide dünyanın dört çağı kadın figürleriyle temsil edilmiştir. Bunlardan, Altın Çağ''ı simgeleyen resimlerde, altın bukleli saçları omuzlarına kadar dökülen, genç bir kadın olarak temsil edilir. Gümüş Çağ''ı simgeleyen resimlerde, gümüş işlemeli beyaz bir elbise giymiş, elinde buğday başağı olan kadın olarak temsil edilir. Tunç Çağ''ı simgeleyen resimlerde süslü, cesur, eli tunç muştalı kadın olarak gösterilir. Demir Çağ''ı simgeleyen resimlerde de savaşçı kadınlar temsil edilir.

Tüm Türk destanlarında da kadının çok önemli yeri vardır. 

                Türk kültür tarihinde görüldüğü kadarıyla her türlü zorluğa göğüs geren kadındır.

                Çocuğu olmadı diye üstüne kuma getirilen kadın, aile zoruyla evlendirilen kadın, gelenek-görenek ve töre zinciri içinde en ağır koşullarda cezalandırılan kadındır.

                Kadın, ninnilerde yüreğinin sesini, türkülerde de sosyal konumunu seslendirmiştir.

                Zaman içinde kadına verilen önem ve duyulan saygının zaafa uğraması sonucu kimi kadın âşıklarımız da âşıklık geleneği gereği vurup sazının teline:

                               Toplumda oturur birer süs gibi

                               Kadın erkek ayrı sanki küs gibi

                               Dünyası kararmış kara is gibi

                               Neden ses çıkartmaz kadınlarımız

biçiminde katı gerçekleri sergilemiştir.

Cumhuriyet edebiyatında, Türk şiirine getirmiş oldukları lirizm, sembolizm, güzellik duygusu ve estetik anlayışlarıyla kendilerine özgü birer edebî şahsiyet olan Ahmet Muhip Dıranas ve Cahit Külebi''de kadın temi ustaca işlenmiş ana temalardandır.

Ahmet Muhip Dıranas''ın en sevilen şiirlerinden biri olan Fahriye Abla şiirinde ergen bir erkek çocuğun mahalledeki Fahriye isimli genç, güzel ama kendinden büyük bir kıza olan hisleri ve duyguları işlenmiştir. Dıranas, koku yoluyla anımsadığı "Fahriye Abla"yı görsel ögelerle âdeta yeniden keşfedip, "Fahriye Abla"nın evini "sarmaşık, ıtır, akasya ve bahar" gibi aşkı simgeleyen unsurlarla betimler.

Külebi, kadına duyduğu aşktan söz etmenin yanı sıra, ülkesine, ülkesinin insanına, doğaya ve her türlü varlığa varıncaya kadar geniş bir yelpazede, bazen açıkça bazen de dolaylı anlatımlarla aşkı ve sevgiyi  dile getirmiştir. Onun şiirlerinde kadın önemli bir yer tutar. Öyle ki Rüzgâr adlı şiir kitabının bir bölümüne Kadınlar adını vermiştir. Külebi, kadını hayata anlam ve güzellik katan bir varlık olarak görmüştür.

Kız ve kadın sözlerine şiirlerinde çok sık yer veren Cahit Külebi, aşkı ve kadını hiç bayağılaştırmadan kendine özgü tavrı içinde temiz ve asil duygularla işlemiştir.

                        Boynun bir gelincik çiçeğinde çizgi kadar narin,

                               Endamın İstanbul akşamlarının yükselişidir.

diyen Cahit Külebi''ye şiir yazmayı, sevgiyi, sevmeyi öğreten bir bakıma sevinçler, acılar, özlemler içinde çırpınıp duran fedakâr Anadolu kadınları olmuştur.

Cahit Külebi, sevgi temalı şiirlerinin kiminde gençlik sevdalarının izlerini, kiminde ise yurt sevgisiyle karışmış sevdayı anlatmıştır: "Sevda" şiirindeki yalnızlık ve "Sevda Peşinde" şiirinde geçen:

                        Birisi var yolumu bekler,

                               Ömrüm günüm yalnız geçiyor

                               Bir tek sevda peşinde

dizeleri, bir kişiye bağlanmanın mutluluğunu taşımaktadır. "Yeşeren Otlar"daki:

                        Sonra sen geldin dünya güzelim

                               Yürüdün salına salına,

dizeleri, aynı kitapta:

                        Bir gül baygın durur bahçede

                               Yaprakları serin.

                               Sen sarı güllerin en sarısı

                               Yağmur gibisin.

dediği "Sevda Bahçesi" şiiri ile  bir kişiye bağlanmanın mutluluğunu gizler.

                Bu mutluluğu sergilediği bir şiiri de eşi Süheyla Hanım için yazdığı ve adını "S" koyduğu şiirindeki:

                        Sonra yine ev yine sen,

                               Solgun bir lâmba altında oturup çalışmak.

                               Ara sıra gözlerimiz bir birini bulursa

                               Birden ısınıyor içim,

                               Birden ışıyor kitabın yaprakları,

                               Yaşadığımı hatırlıyorum

                               Bakıp gülerken.

dizeleridir.

                Edebiyatımızda  tutku ile sevdiği kadınlara özgün şiirler yazmış şairlerimiz oldukça fazladır. Bunlardan; Abdülhak Hamit Tarhan''ın kaybettiği eşi Fatma Hanım''ın ardından yazdığı: Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı / Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı / Şimdi buradaydı, gitti elden / Gitti ebede gelip ezelden gibi dizelerle yüklü Makber adlı şiir bir kadın için yazılmış şiirlerin en güzeli ama en hüzünlülerindendir.

Nazım Hikmet''in uğruna şiirler yazdığı kadınlardan Piraye için kimi dizeleri: Ne güzel şey hatırlamak seni: / ölüm ve zafer haberleri içinden, / hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken.../ Ne güzel şey hatırlamak seni biçiminde olan şiiri;

Bedri Rahmi''nin karısına yazdığı sanılan, aslında Mari adlı bir kıza yazdığı: Karadutum, çatal karam, çingenem / Nar tanem, nur tanem, bir tanem /Ağaç isem dalımsın salkım saçak / Petek isem balımsın a gülüm / Günahımsın, vebalimsin biçiminde başlayan Karadut şiiri;

Abdurrahim Karakoç''un, gençliğinde sevdiği, bir kıza yazdığı fakat adını gizli tutup Mihriban dediği, Musa Eroğlu tarafından bestelenip ölümsüzleştirildiği ilk dörtlüğü: Sarı saçlarına deli gönlümü  / Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban  / Ayrılıktan zor belleme ölümü / Görmeyince sezilmiyor Mihriban  biçimindeki şiiri dışında ilk akla gelenler; Ümit Yaşar Oğuzcan''ın Ayten  şiiri, Özdemir Asaf''ın Lavinia adlı şiiri, Attila İlhan''ın Maria şiiri, Cahit Sıtkı Tarancı''nın Kara Sevda şiiridir.

Dıranas''ın, komşuları olan Fahriye Hanım''a yazdığı bazı dizeleri: Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, / Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! / Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen / Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla / Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla! biçiminde olan ve eşinin "Evlendiğimizde o kadın 70 yaşındaydı. Ben Fahriye Abla''yı hiç kıskanmadım" dediği şiir, edebiyatımızın kadınlar için yazılan en bilinen şiirlerinden biri olmuştur. (Konuya yarın devam edeceğiz.)

Yazarın Diğer Yazıları