Meriç Köyatası dolarda çıkış yolunu gösterdi

Meriç Köyatası dolarda çıkış yolunu gösterdi
Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası, TÜİK’in açıkladığı büyüme rakamlarını değerlendirdi.

TÜİK’in açıkladığı büyüme rakamlarını “Zehirli büyüme” olarak yorumlayan Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası, ekonomik büyümenin dört ayağını ve bu süreçten kurtulmanın yollarını yazdı.

“Bırakın refah artışını ya da mevcut durumu korumayı, ekonomi büyürken çalışanlar daha da fakirleşmiş, sefalet artmış” diyen Köyatası “İşte Zehirli Büyüme dediğim şey bu…” değerlendirmesinde bulundu.

Meriç Köyatası’nın yazısı şu şekilde:

"Daha önceki yazılarımda büyüme için bir tanı değişikliği yapmıştım. Eski yıllar için kullandığım “hormonlu büyüme” tanımını son iki yıldır “zehirli büyüme” olarak değiştirmiştim. Nasıl ki bir canlı organizma hormonu yiye yiye toksin ve zehir üretmeye başlıyorsa, bizim ekonomik büyüme modelimiz de toplamda ülkenin dış borcunu artırıyor, halkın gelir seviyesini düşürüp daha da fakirleştiriyor. Oysa ekonomide büyüme demek, o ülkede yaşayan herkesin az ya da çok gelirinin artması, işsizliğin azalması demektir. Türkiye’de ise tersi oluyor. Ekonomik büyümenin dört detayını ve içine girdiğimiz “Çıkmaz Sokaktan” çıkış yolunu aşağıda yazdım. Uzun yazıdan sıkılanlar için önce bu büyümenin ne anlama geldiğini kısaca özetleyeyim. Detayları merak edenler de sonrasını rahat rahat okusun.

Büyümek için dış açık vermeye devam ediyorsunuz. Dış açığı kapamak için borçlanmaya devam ediyorsunuz. Büyüdük diye seviniyorsunuz ama büyüdükten sonra ödediğiniz borç faizi elde ettiğiniz gelirden fazla çıkıyor. Borcunuz artıyor. Ülke olarak fakirleşiyorsunuz. Bir de bu büyümeden kim ne kadar pay alıyor? Yüzde 21.7 büyümüşsünüz ama çalışanların büyümeden aldığı pay yüzde 37’den yüzde 33’e düşmüş. Bırakın refah artışını ya da mevcut durumu korumayı, ekonomi büyürken çalışanlar daha da fakirleşmiş, sefalet artmış. İşte Zehirli Büyüme dediğim şey bu…

YÜZDE 21.7’LİK BÜYÜME İÇİN DÖRT TEMEL NOKTA

BİRİNCİ NOKTA: Büyümeye nereden bakacağız? Bu sorunun cevabı önemli… Bu büyüme, bu yılın Nisan-Mayıs- Haziran aylarının yine geçen yılki Nisan-Mayıs-Haziran aylarına göre sağlanan bir büyüme. Geçen yılın aynı döneminde(esasında 2017’den itibaren) ekonomi sürekli küçülüyor. 100 metrelik kuyuya düşmüş bir kişi 20 metre zıplamış. Ama hala çukurda. Aynı hesap. Büyüme rakamlarını geçen yılın aynı dönemdeki üç ayına göre yüzde 21.7 buluyoruz ama bir önceki üç aya göre (Ocak-Şubat-Mart) sadece binde 9 (Yüzde 0.9) büyüyebilmiş. 2020’nin son çeyreğine göre de yüzde 9 küçülmüşsün. Dolayısıyla iktidar olarak ekonomiyi düşürdüğün çukurun en dibinden ölçersen yüzde 21. 7 büyürsün, bir önceki çeyreğe göre ölçersen sadece binde 9 büyürsün. 2020’nin son çeyreğine göre ölçersen yüzde 9 gibi dehşet bir rakam küçülmüş görünürsün.

İKİNCİ NOKTA: Büyüme, bugün için geçerli fiyatlarla değil sabit fiyatlarla ölçülür. Bunun için enflasyonu hesaba katan deflatör kullanılır. TÜİK’in yüzde kaç enflasyona göre deflatör kullandığını bilemiyoruz. Eğer enflasyonu düşük ölçerseniz, büyüme yüksek çıkar. TÜİK’in burada hiç hileye hurdaya başvurmadığını kabul etsek bile, Tüketici fiyatları ile enflasyon yüzde 19, üretici fiyatları ile enflasyon yüzde 44… TÜİK büyüme deflatörü olarak hangi oranı kullandı. İkisi arasında dağlar kadar fark olunca, milli gelir ve büyüme hesabı da doğal olarak gerçeği yansıtmayacaktır. Bir de insanların sokakta, çarşıda, pazarda hissettiği ve yaşadığı gerçek enflasyon var.

ÜÇÜNCÜ NOKTA: Büyümenin kalitesi ve sürdürülebilir olması… Bir ekonomi kendi kaynakları ile mi büyüyor, yoksa borçlanarak ve varlık satarak mı büyüyor? Eğer kendi tasarrufları yetmiyorsa ve borçlanmak zorunda ise sağladığı ekonomik büyüme ile hem refah seviyesini yükseltiyor hem de aldığı borçları rahatlıkla ödeyebiliyorsa, bu büyüme sürdürülebilir ve refah artışı sağlayan büyümedir. Ama ekonomik büyüme için ya da kişisel ekonomik faaliyetiniz için eğer dışarıdan borç alıyorsanız ve büyümüş görünmenize rağmen borcunuz artıyorsa, zenginleşmiyor, fakirleşiyorsunuz demektir. Dünyada faizler yüzde 0 seviyesinde iken Türkiye’de yüzde 22-25 seviyesinde kredi faizleri var. Döviz cinsinden borçlanma yüzde 6 ile 10 arasında değişiyorsa, Türkiye ekonomik faaliyetlerini artırdıkça borç batağına giriyor demektir. 2020 yılında merkezi yönetimin toplam borç stoku 1 trilyon 813 milyar lira iken 2021 yılı haziran ayında 2 trilyon 27 milyar liraya yükselmiş. Türkiye’nin toplam dış borcu 2020 sonunda 450 milyar dolar iken 2021 Haziran ayında 448 milyar dolar seviyesinde kalmış. Bankalardaki krediler artmış ama sorunlu kredilerin oranı yüzde 14 gibi rekor seviyeye ulaşmış.

En önemli konu; büyümek için dış açık vermek, dışarıya borçlanmak zorunda kalmamız. Dış ticaretiniz açık veriyor. Bu açığı da dış borçla ya da varlık satışı ile karşılıyorsunuz. İşte ülke olarak esas fakirlik burada başlıyor. Yüzde 21.7’lik büyüme için ihracatımız arttı diyorlar. Evet, ihracat arttı ama ithalatımız ve dış ticaret açığımızda anlamlı bir değişiklik yok ki… 2020’nin ikinci çeyreğinde dış ticaretimiz 10 milyar 874 milyon dolar açık veriyordu. Bu yılın ikinci çeyreğinde de 10 milyar 120 milyon dolar açık vermiş. Ekonomik büyümek için dış açık vermek zorunda kalınca, fazladan faiz ödeyecek, büyümeden elde ettiğiniz geliri, Türkiye’ye borç veren yabancı bankalara aktaracaksınız. Bunun en basit anlatımı uluslararası finans sisteminin Türkiye ve Türkiye gibi ülkeleri sömürmesidir.

Neoliberal küresel sistemin çalışma esası şudur: “Borçlandır. Kendine bağımlı kıl. Rekabet gücünü boz. Sadece sanayi ürünleri değil, tarım ürünlerini bile ithal etsin. İthalatla ve borçla büyüsün ki, büyümeden elde ettiği geliri faiz olarak sana geri ödesin. Böylelikle hem ithalatla hem de faizle sömürebildiğin kadar sömür.”

DÖRDÜNCÜ NOKTA: Ekonomi büyüdü. Genel olarak yurt içinden yurt dışına gelir transfer ettik, ülke fakirleşti. Bir de bu büyümeden yurt içinde kimler ne kadar pay alıyor? Geçen senin ikinci çeyreğinde işgücü milli gelirden yüzde 37 oranında pay alırken, bu yıl emeğin payı yüzde 33’e düşmüş. Dört puanlık ciddi bir düşüş var. Oysa yüzde 21.7’lik büyümeden işgücünün bir refah artışı sağlaması gerekirdi. Nerede bu pay? Refah artışını bırakalım, gerilemiş. Çalışanlar daha da fakirleşmiş. Bunca büyümeye rağmen işsizlik oranında gözle görülür bir düzelme yok.

Karlar ise yüzde 42.8’den yüzde 49.8’e çıkmış. 7 puan artmış. Genel olarak kar deyince bunun içinde küçük esnaf ve küçük işletmeler de var. Küçük esnafın ve KOBİ’lerin hali de ortada. Belli ki, küçük bir sermaye kesiminin kârı artmış, gelir dağılımı ve servet dağılımı daha da bozulmuş. Ekonomi büyümüş, toplumda sefalet artmış, dış ticaret açığı nedeni ile toplumun borcu çoğalmış.

BU ÇIKMAZ SOKAKTAN NASIL ÇIKARIZ?

Burada sözünü ettiğimiz üçüncü ve dördüncü noktayı sistem ekonomistleri, “gelişmekte olan ülkelerin orta gelir tuzağına düşmesi” olarak tanımlıyorlar. Oysa bu tanımlama yanlış. Ortada tuzağa düşmek falan yok. Sistemin kendisi tuzak… Sistem, gelişmekte olan ülkeleri, “Çıkmaz Sokağa” itiyor. Böyle bir çıkmaz sokağa girmeden, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için ancak planlı bir kalkınma anlayışı ile ve kendi kaynaklarınızla çalışmanız gerekir. Bunun en temel yolu işgücü ve faktör verimliliğini artırabilmek için toplumun tümünü kapsayan, ekonomik gerçekleri ön plana alan iyi eğitim ve kendi kaynaklarını sağlayabilmek için tarım başta olmak üzere rekabet edebileceğiniz sanayi ve hizmet sektörlerini planlamaktan geçiyor. Türk milleti ve seçmeni yeter ki istesin. Bu fakirlik kıskacından kurtulmak ve refaha erişmek biraz meşakkatli ama çok da uzak değil."

İlgili Haberler