Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI

Adnan İSLAMOĞULLARI

MHP ve boş meydanlar

"Bu sonbahar komünizm gelecek" tehdidiyle binlerce can veren, binlerce ocağı sönen Ülkücü devlet hassasiyeti, devlet yönetimini hassas dengeler üzerinde tesir sahibi olmak olarak anlayınca ülkeyi yönetmeye de tâlip olmuyor, siyâsetin bir skor tabelasının olduğunu da unutuyor. Nihayetinde seçimler neticesinde aldığı oy oranıyla temsil ediliyor bir parti ve aynı oranda milletvekili bulunuyor Türkiye Büyük Millet Meclisi'inde. Siyasete etkisini de yine bu skor tâyin ediyor.

Merhum Süleyman Sebâ'nın erefli ikincilikler, şerefsiz şampiyonluklardan önemlidir" sözü Beşiktaş başkanlığında ne kadar anlamlı ise, siyâsetin skor tabelâsında iktidar getirmeyen skorlar da o kadar anlamsız kalıyor.

Rakiplerinin bütün olumsuz şartlarına rağmen, her şeye rağmen terk etmeyen bir seyirciye rağmen, sahadan sürekli mağlup ayrılan bir siyâset takımının yapması gereken en önemli şey skora odaklanmaktır.   

Ülkücü hareketin ne kadar 'kırmızı çizgi'si varsa yıllardır o çizgilerin üzerinde tepinen bir iktidârın karşısında, bizzat iktidarın ifâdesiyle "muhalefet boşluğu"nu 'siyâsî bir kara delik'e çeviren Ülkücü Hareket skor endişesinden azâde olduğu için, Habur kepâzeliğinden bu yana muhalefet alanlarını 'ustalıkla' ıskalarken, toplumsal bir muhalefetin lideri olmaktan da âciz kaldı tabii olarak...

Cumhurbaşkanının ve şürekâsının "şehitler üzerinden siyâset" yapmak ve "kandan beslenmek" suçlamalarının altında ezilerek, kendi kırmızı çizgilerini kendi atâletiyle silen, hassasiyetlerinin toplumdaki karşılıklarını kendi pasifliğiyle etkisizleştiren ve toplumdaki duyarsızlığın itiyâd hâline gelmesine sebep olan Ülkücü Hareket, terör üzerinden potansiyel toplumsal muhalefet dalgasının üzerinde de sörf yapmayı tercih ediyor. Grup toplantılarındaki sert açıklamalarla sınırlanan propaganda da tabii olarak cılız kalıyor.

Habur'dan başlayan ve 'şeytanın avukatları'yla doruk noktasına ulaşan ihanet sürecini adım adım meydanlara taşıyarak, devletin başına açılan en büyük tehlike ve belâyı toplumsal muhalefete dönüştürmek, iktidarın tek başına oynadığı oyuna, İmralı'daki bebek katilinin elinden akan kana rağmen devlet katında bir barış elçisi muamelesi görmesine "dur" demek, her karış toprağının bedeli şehit kanlarıyla ödenmiş Türkiye'nin geleceğinin ancak ve ancak, hayatını Türkiye'ye ve Türk'e düşmanlıkla yaşamış 'âkiller' güruhunun raporlarıyla değil, Türk milletinin kararlarına bağlı olduğunu hükümete ihtar etmek, meydanları üç-beş sokak göstericisine bırakmamak ve medyalarda Ülkücü Hareketin millî reflekslerinin, millî hassasiyetlerinin, millî endişelerinin sesini yükseltmek ve bu sesin içinde 'açılım' adı altındaki ihâneti boğmak; Kerkük'e, Doğu Türkistan'a ve Türk dünyasına kör ve sağır olanlara Türk'ün sesini yükseltmek; işte aksiyoner Türk Milliyetçiliğinin üstlenmesi gereken asıl misyondu.

Olmadı. Olmuyor da hâlâ...

Oysa meydanlar her şeye rağmen siyasetin vazgeçilmez nabzı hâlâ.

 

Yazarın Diğer Yazıları