"Korunan değer: Ata'ya duyulan saygı ve minnet"

Pazar günkü yazımda, "5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun" un birinci maddesinin ilk fıkrasıyla "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimsenin bir yıldan üç yıla kadar" hapis cezası; ikinci fıkrayla da "Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar" ağır hapis cezası ile cezalandırıldığını yazdıktan sonra, ikinci fıkradaki ağır cezasının sebebini şöyle açıklamıştım:

"Burada heykel, büst ve abidelere zarar vermenin hapis cezasının daha ağır olması, elbette ki bunların Atatürk'ün manevi şahsiyetinden daha kıymetli olmasından değil; heykel, büst gibi yapıların kamu malı olmasından hareketle bunlara verilecek zararın kamu malına zarar verme suçunun konusunu oluşturan eylem tipi olmasından kaynaklandığını öncelikle belirtmek gerekir."

Eski Yargıtay Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, bu açıklamama ilaveten meselenin yanlış anlaşılmaması için gerekli olduğunu düşünerek önemli hukuki bilgiler içeren şu açıklamayı gönderdi:

"Suç (ceza) hukuku, "değer"leri korur. Hakaret ve sövme, Yeni T. Ceza Yasası aynı maddede düzenlemiştir ve korunan değer kişilerin "şeref'idir. Bu değer ise, kural olarak, yaşayan kişilerle ilgili olduğundan hakaret suçları, yaşayan kişilere kaşı işlenir. Atatürk yaşamıyor. Bu yüzden özel bir Yasa ile ayrıca düzenleme yapılmıştır.

Bu özel Yasa ile korunan değer ise, kişisel değil, "toplumsal bir değer"dir: TÜRK TOPLUMUNUN ATA'YA DUYDUĞU SAYGI VE MİNNET. Eylemi bir yıldan üç yıla değin hapisle cezalandıran fıkra, salt bu değeri korumaktadır. Burada korunan değer tektir.

Eylemi bir yıldan beş yıla değin hapisle cezalandıran fıkra ise iki değeri korumaktadır: TÜRK TOPLUMUNUN ATA'YA DUYDUĞU SAYGI VE MİNNET, artı KAMU MALINA ZARAR VERME. Salt kamu malına zarar vermenin ceza dört yıla daradır (TCY, m. 152/2-a)."

Sami Selçuk Hocanın bu açıklamaya ek olarak yolladığı "Atatürk'le İlgili Yasa Neyi Koruyor?" başlıklı yazısında yer alan ifadelerden bazıları ise şöyle:

"(…) Eğer eylem nicelik açısından bu değeri ihlal boyutuna ulaşmamışsa, sözgelimi eleştiri düzeyinde kalmışsa, hukuka aykırılık öğesini kaldıran neden yüzünden, Yasa'daki suç oluşmayacaktır. Tersi benimsenirse kurulan hüküm, hem yasaya aykırı olacak, hem de düşünceyi açıklama özgürlüğünü çiğneyecek; zaman zaman AB'nin vurguladığı gibi eleştirilere yol açacaktır.

(…) Özünde eleştiriyi suç sayan bir uygulama Atatürkçülüğe de, bizzat Atatürk'ün uzak amacına da ters düşmektedir."

Hocanın, bu görüşünü desteklemek için anlattığı iki anıdan biri (yazıya sığması açısından anılardan yalnızca birine yer verebiliyorum) ise şöyle:

"CHP Genel Sekreteri Recep Peker, Avrupa, özellikle İtalya ve Almanya gezisinden sonra toplanacak olan parti kurultayına -ki, bu Atatürk'ün yaşamında 9.5.1935'te toplanan son kurultaydır- sunulmak üzere, İtalyan Faşizminden esinlenilen yeni bir tüzük ve çok ayrıntılı bir izlence hazırlar. Partinin eylemli Genel Başkanı İnönü'nün incelemesinden sonra Atatürk'e sunulur, metinler.

Atatürk uyumaz, sabaha değin bunları kitaplığında inceler.

Bu girişime ve sakat düşüncelere çok öfkelenmiştir: "Görülüyor ki, der Genel Sekreterine, varmak istediğimiz hedef, henüz en yakın -İnönü'yü amaçlamaktadır- arkadaşlar tarafından bile zerrece anlaşılmış değildir."

Bu hedefi de şöyle açıklar, Atatürk: "Biz öyle bir idare, öyle bir rejim istiyoruz ki, bu ülkede padişahlığa yandaş olanlar bile bir parti kurabilsinler." (Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, YKY, İstanbul, 2004, s. 61-62).

Dikkat edilsin, lütfen. Atatürk, demokraside hiçbir yasak, sınır tanımamakta, bütün dogmaları reddetmektedir.

Çocuğu gibi elinde büyüttüğü, üzerine titrediği "Cumhuriyet" karşıtı görüşler için de özgürlük istemektedir.

Çünkü Atatürk, dönemindeki bütün baskıcı, buyurgan tümelci rejimlere karşıdır.

Nitekim demokrasiye geçmeyi denemiş, başaramamıştır. "Kalfalar, çıraklar yetersizdirler". Ancak Usta, demokrasi amacından asla vazgeçmemiş, bunun gerçekleştirilmesini gelecek kuşaklara bıraktığını sürekli söylemiştir.

Mirasçıları "Cumhuriyet"in 92. Yıldönümünde Atatürk'e hesap vermek zorundadırlar.

Bu da Yasanın doğru anlaşılmasıyla ve uygulanmasıyla başlar."

Hocanın hukuki değerlendirmesine katılmakla birlikte, ben de bir hukukçu ve Ata'sına minnet borcu olan bir yurttaş olarak, Atatürk'e karşı yapılacak olumsuz eleştirilerin değerlendirilmesinin titizlikle ele alınması gerektiği, söz konusu suçla korunan değerin bu ülkeyi bir arada tutan temel direk olduğu yönündeki tarafıma ait görüşü de eklemek isterim.

***

20 Kasım: Çocuk Hakları Günü

Bugün, 20 Kasım, "çocuk hakları günü"… Ülkemizde, ne yazık ki, çocukların başına gelen haksızlıklardan haklarını konuşmaya sıra gelemiyor… Çocuk hakları da ancak özel bir günün o günlük konusu olarak kalıyor. Ancak istismara uğrayan, çalıştırılan, evlendirilen, kaybolan ve tüm bunlarla çocukluğunu kaybeden miniklerimizin sayısı artık hareketsiz kalınamayacak, görmezden gelinemeyecek kadar fazla…

Çocukların çocukluklarını yaşamaları en büyük hakları ve bu hakkı korumak başta devlet olmak üzere hepimizin sorumluluğu… Teoride verilen haklar, bunların uygulanması için gereken çabayı sarf etmediğimiz sürece hiçbir anlam ifade etmiyor.

Dün Adalet Bakanlığı tarafından çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarla mücadele için 7 maddeden oluşan bir genelge yayımlandı. Çocuğun yararının korunmasının özellikle altının çizildiği genelgede, özetle, cinsel dokunulmazlığa dair suçların soruşturma süreçlerine ilişkin adli işlemlerde mağduru ikinci kez mağdur etmemek için yapılması gerekenler sıralandı.

Genelgenin hazırlanması güzel elbet ancak uygulanmasının titizlikle sağlanması ve destekleyici başka yasal çalışmaların daha gerektiğini de söylemeliyiz…

***

Günün Sözü:

"Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılırlar."

Atatürk

Yazarın Diğer Yazıları