Vergi veren hizmet bekler

Türkiye'de vergi gelirlerinin üçte ikisi ÖTV ve KDV gibi Dolaylı Vergilerden oluşuyor. Bu oran vergi sisteminin adil olmadığını  gösteriyor.
Vergiler, mal varlığında ya da gelirde bir azalma meydana getirdiği için vergi yükümlüsü üzerindeki etkileri doğal olarak olumsuzdur. Kaldı ki, vergi mükellefi sadece vergi ödemiyor.
 Bazı durumlarda vergi yükü, fiilen ödenen vergiden daha düşük de olabilir. Söz gelimi bir işletme veya bir kişi ödediği vergiden daha fazla devlet desteği -sübvansiyon- alıyorsa (eksi vergi) vergi yükü negatif demektir.

Ya da tersi olabilir. Mükellef verdiği vergiden daha düşük kamu hizmeti alıyorsa, o mükellef için vergi aşırı yük yaratır. Bu anlamda Aleviler tipik grubu oluşturuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi her yıl bütçeden 8 Bakanlık bütçesinin toplamından daha büyük pay alıyor.
Bütçe herkesin verdiği vergiler ile devlete ait diğer gelirlerle finanse edilir. Bu vergileri Aleviler de veriyor. Alevi nüfusu toplam nüfusumuzun yüzde 15'ini oluşturuyor. Bu demektir ki Diyanet İşleri bütçesinin yüzde 15'i Alevi inançları doğrultusunda harcanmalıdır.
Ne var ki Diyanet İşleri kendi web sitesinde Alevilerle ilgili soruları hep 'taca' atıyor. Net bir tavır göstermiyor. Cemevleri için söylediği şudur:
"Bugün itibariyle daha çok cemevi ismiyle anılan ve tasavvuf geleneğindeki benzerleri gibi adap ve erkanın yürütüldüğü bu mekanların da, camilerin alternatifi ve muadili görülmesine yol açacak bir algıya neden olunmaması gerektiği açıktır."
Elbette ki kimse cemevlerini camiye alternatif görmüyor. Ancak bugün var olan cemevleri de camilere engel değil ve onların muadili görülmüyor. Oysa ki cemevleri hem tasavvuf ve hem de ibadet yerleridir. Diyanet bütçesinin en az yüzde 15'i Alevilerin inançları doğrultusunda harcanmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geçmişte yaptırdığı; "Dini Hayat Araştırması"nda İslamiyet'e mensup kişilerin kendilerini hangi mezhebe ait hissettiklerine ilişkin soruda, Alevilerle ilgili bölüme yer verilmemişti. Gerekçe olarak da Alevilerden tepki aldıkları ve Alevilerin incinmesini istemedikleri bildirildi. Benim bildiğim kadarı ile bugünkü Türkiye'de herkes kendi inancı ile gurur duyuyor ve kimse kimseyi inancından dolayı yanlış görmüyor.
Kaldı ki Aleviler vergi yanında askerlik gibi tüm vatandaşlık görevlerini de herkes gibi sorgulamadan yerine getiriyor. Buna rağmen, Alevilerin inançları ile ilgili din hizmeti almıyor olması, Anayasaya da aykırıdır.
Anayasanın 10. maddesi "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" diyor.
Anayasanın bu maddesine rağmen söz konusu on iki milyon insanın inancı yok sayılmaktadır.
Bu anlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi ve Bektaşi kesimini de kapsayacak şekilde yeniden organize olmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeniden yapılanması ile her yıl merkezi yönetim bütçesine Alevi-Bektaşi vatandaşların inançlarının gerektirdiği kadar ve şekilde ödenek konulmalıdır.
Din derslerinde Alevilik ve Alevi-Bektaşi felsefesi de öğretilmelidir.
Alevi İslam inancı, insana saygıyı ve barışı ön planda tutmaktadır. Bu anlamda söz konusu öğreti ülkede birliği ve beraberliği pekiştiren bir öğreti olacaktır.
Bütçeye Alevi-Bektaşilerle ilgili olarak ödenek konulması, devletin tarafsızlığı ve laiklik için bir gösterge de olacaktır. Sünni-Alevi arasında devletin örnek olmasıyla daha çok yakınlaşma sağlanacaktır.
Alevilerin, geleneklerini yaşattıkları, iyi ve kötü günde bir araya geldikleri "cemevleri" için devlet, arsa tahsisi yapmalı ve bu inanca sahip olanlardan din görevlisi tayin etmelidir.
Alevilik için de cemevlerinde çalışacak din görevlileri için, lise düzeyinde meslek okulları veya imam-hatip liselerinde ayrı şubeler açılmalıdır. Yüksek öğrenim düzeyinde de, tasavvuf ilimleri bölümleri açılarak, bu inanca ait araştırma ve eğitim yapılmalıdır.
Alevilerin saz ve semah gelenekleri, Türk halk geleneğidir. Bu gelenek Alevilik inanç ve kültürünün taşıyıcı unsurlarından birisidir. Bu nedenle TRT, radyo ve televizyonlarında saz ve semah kültürüne yer verilmelidir.

Son söz; Toplumsal huzur, devletin herkesi kapsayıcı bir kurum olması ile mümkündür.

 

Yazarın Diğer Yazıları