Osmanlı döneminde aşıkların düzen eleştirisi -1-

Osmanlı döneminde aşıkların düzen eleştirisi -1-

İnsan psikolojisi gereği âşıklar da toplumdan, yönetimden beklediklerini göremeyince düzensizlikleri ve adaletsizlikleri kıyasıya yermişlerdir.

Osmanlı döneminde haksızlığın had safhaya çıkması, düzenin bozulması, yoksulluğun kasıp kavurması üzerine Sivaslı Feryadî:

                İdris terzilik icat etmeden / Geçti endazeden boyumuz bizim

                Anka yaratmayız Kaf''a gitmeden / Binbir çile çeker soyumuz bizim

 biçiminde düzeni yermiş, Feryadî gibi bazı âşıklar da Anadolu''nun en yürekli âşıklarından Kaygusuz''a benzer yiğitçe söyleyişlerle:

                Yoksulluğa hapis ettin özümü / Ekmeğime katık ettin tuzumu

                Hiçbir yerde güldürmedin yüzümü / Bir kez düşürmedin vara ağlattın                    

biçiminde eleştirinin dozunu yükseltmişlerdir.

17. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı ordusunun sürekli yenilgiye uğraması sonucu, imparatorluğun zayıfladığı, kalelerin elden çıktığı dönemlerde de olayları en açıklığıyla dile getirip kıyasıya eleştirmiş:

                Kimi şehit oldu kimi giriftar / Kâfirin elinden iniler zar zar

                Estergon''la Budin, Eğri''yle Uyvar / Ele geçmez şahım yorulmayınca

gibi önemli taşlamalar söylemişlerdir.

Osmanlı döneminde yönetimdekiler olaylara karışanları genellikle eşkıya deyip ağır bir baskı yönetimi uygulamışlardır. Bu baskı nedeniyle de toplumda edebi ürünlerimizin önemli bir bölümü sınıfsal mücadelelerin sözcüsü olmuşlardır.

Halk şiiri, Türk halkının sosyal ve kültürel yaşamının aynasıdır. Tarih kitaplarında şiirlerde işaret edildiği gibi yazılmayan 1828''deki Ahıska savaşına katılan Aşık Gülalî''nin Ahıska Destanı''nda yer alan:

Azgur boğazında kavga kuruldu / Hain paşalara altın verildi

Şehir talan oldu evler yarıldı / Vah ki harap oldu güzel Ahıska

biçimindeki dizelerden Köse Mehmet Paşa ve yanındakilerin Ruslardan altın almak suretiyle savaşmadan şehri düşmana teslim ettikleri gerçeği belgelenmektedir.

Osmanlı toplum düzenini eleştiren âşıkların duygularını, bugün söyleyeni unutulduğu için anonim ürünler arasında saydığımız:

                Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı

                Ekende yok biçende yok / Yiyende ortak Osmanlı

deyişi açıkça gözler önüne sermektedir.

Prof. Dr. Ahmet Mumcu, "Osmanlılarda Rüşvet" adlı kitabında "İstanbul''da bütün memurların bir birine rüşvet verir hale gelmişti. Yenişehir Kadısı rüşvet almadan dava görmezdi." biçiminde bir ifadeye yer vermektedir. Zileli Âşık Talibî''nin:

                Talibî''yim kurtulmadım çileden / Mültezimler öşür alır kileden

                En doğrusu kaçmak imiş Zile''den / Hiç gelmemek Nurun ala nur imiş 

dizeleri de Osmanlı döneminde baskı ile tarımda adaletsiz ve çok ağır  vergi alınışını dile getiren söyleyişlerin en açık örneğidir.

Zenginin fakirden habersiz olduğu, işlerin rüşvetle görülüp ahlâksız kişilerin çoğaldığı bir dönemde Seyranî''nin:

                Rüşvet ile yazar hakim hücceti / Hüccet ile alır kadı rüşveti

deyişi, Ruhsatî''nin:

                Bu nasıl hükümet bu nasıl gidiş / Semaya çekildi insaf adalet"

ve

                Haram helal demez seçmezdin yerdin /Ebed kalır sandın mekânın yurdun

                Zulm ile bu kadar devlete erdin / Hak mîzan terazi kuracak Allah

biçimindeki serzenişleri, toplumdaki bozukluğu ve çalkanışı dile getiren belge niteliğinde söylemlerdir.

Anadolu halkı yüzlerce yıllık tarihinde âşığın sazı ile düşünüp âşığın avazı ile acılarını, dertlerini, çektiklerini dile getirmiştir.

Bu memleketin insanı sanki şiirle konuşur, çaresiz kalan Zileli Âşık Talibî''nin:

                Dağa Çıksam ayısı var kurdu var / Düze insem sıtması var derdi var

                Köye gitsem tahsildarda vergi var / Şaştım ağam bu salgının elinden

deyişi bunlardandır. Sivaslı Ruhsatî''nin:

Buyursun dertliler gam dükkânına /Hangi çeşit isterlerse bende var 

biçiminde kederini dillendirmesi ilginç söylemlerdendir.

Zengin nere varsa ırahat olur / Züğürdün her işi kabahat olur

                Zenginin kefeni dokuz kat olur / Züğürt gömleğine yen de bulamaz (Ruhsatî)

biçimindeki ifadelerle yoksul köylülerin durumlarını yansıtılıp Osmanlı döneminde yöneticilerin baskıları açıkça dile getirilmiştir.

Osmanlı döneminde tımar ve zeamet gibi bir görev ele geçiren, yönetici varlığına varlık katarken halk açlık sınırına inmiş, bu durum âşığın dilinde:

                Vâkıf ol halime benim efendim / Bir açlıktan başka diyeceğim yok

                Yoksulluk oduna yandım alıştım / Akşamdan sabaha yiyeceğim yok

biçiminde tele dökülmüştür. Lale Devrini sona erdiren 1730 Patrona Halil İsyanlarının en önemli nedenlerinden birinin artan vergiler olduğu bilinmektedir. Yozgat ve çevresinde tarihe Celali İsyanları olarak geçen ayaklanmaların da ana nedeni adaletsiz vergilerdir. 1525 yılında Yozgat''ta meydana gelen Baba Zünnun ayaklanması tarladan alınan 200 akça vergi yüzünden çıkmıştır. Yöneticinin   bolluk içinde yaşaması için yaptığı, Sivaslı Âşık Mehmet''in dilinde:

                Yeyiciler akça ister cereme / Verilen malımız gelmez kaleme

                Perişanlık şayi oldu aleme / Kullarına imdat kılın efendim

gibi söyleyişlerle dile getirilmiştir. Kimi yöneticiler için halk vergisini verebilmek uğruna kanına ekmek doğramış, inim inim inlemiş önemli değildir.

Osmanlı Sultanının mülkü ve yönetimin tek sahibi olması aslında bir formülden ibarettir. Gerçekte büyük devlet memurları ve vezirler, Sultan namına devleti idare etmişlerdir. Gelirleri toplayıp bir bölümünü saraya göndermek için bazı mallar kendilerine vakfedilmiştir.

Osmanlı döneminde bir mal vakfedildikten sonra bir daha geri alınamazdı. Saraya ve saray uzantısı yönetime çöreklenenler, devlet arazilerinin istedikleri kadarını üzerlerine vakfediyorlardı.

Vakıf arazileri üzerinde çalışan reaya, yani çalışan köylüler, emekçiler de elde ettikleri ürünlerin bir bölümünü beye vermek zorunda kalıyorlardı.

Bey istediği zaman reayayı, yani topraklarında çalışan köylü ve emekçileri asker olarak savaşa da götürebilme yetkisine de sahipti.

Bu dönemde reaya, yani emekçi halk gerektiğinde yaşamları boyu askerdi. Her zaman istenilen yere gitmek zorundaydı.

Bu durumdan bunalan halkın duyguları, kimi zaman bir ananın ağzından ağıt biçiminde dile gelirken kimi zaman:

Bura Yemendir / Gülü çemendir

Giden gelmiyor / Acep nedendir 

biçiminde âşığın sazına ses verip türkü olup dinlenmiştir.

16.yy''da her tarafta halk ve hükümet memurları arasında anlaşmazlık gittikçe büyümüş, halk vergilerini toplayan memurlara karşı ayaklanmış, bazı köyler hass-ı hümayuna ait vergileri vermemiş

bu durum halk şiirinde yoksul halkın dili olan aşıklara:   

                Bütün malım aldın ey kanlı zalim / Şikayet ederim Hüda''ya seni

                Garip mecnun gibi perişan halim  / Şu fani dünyada ağlattın beni

                biçimindeki söyleyişlerin yanı sıra:

Alırlar kadılar rüşvet / Edip müminlere himmet

                Fakire yoktur şefkat / Zaman ahir zaman oldu

gibi zulüm, rüşvet ve yolsuzluğu konu alan destanlar söyletmiştir.

Konuya bir sonraki yazımda devam edeceğim...

Yazarın Diğer Yazıları