Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT
Coşkun ÇOKYİĞİT

Özgürlük, hayal ve gerçek

Uzun zamandan beri bir “sanat grubu” oluşturmayı hayal ediyorum. Ununu elemiş, eleğini asmış, edebiyat ve sanatın diğer kolları dâhil her tür kültür etkinliğine tutkun kişilerin ve yoldaşlarının bir araya geleceği bir mahfil. Sergiler, konserle, şiir matineleri, bilhassa etimoloji tartışmaları/araştırmaları, kitap okuma seansları, sinema söyleşileri ve bunların akla gelebilecek her türlüsü. Her şey neredeyse kendiliğinden oluşacak, bir program dâhilinde değil. Belki başlangıçta hayatın öngörülemez akışında kendine sağlam bir yol bulana kadar bazı müdahalelerin yapılacağı bir zaman dilimi gerekebilir ama sonunda mecrasına oturacak bir etkinlikler dizisi.

Patron yok, efendi yok, herhangi bir politik bağlantı yok; içeriğini, akışını ve ahengini “sanat tutkunları grubunun” hayat tecrübesinden, birikiminden, hoşgörüsünden alacak, sahte ve sahtecilikten uzak, ama aynı zamanda yalana ve cehalete karşı hasım bir topluluk… Hiç kırtasiye işi olmayacak. Ne üyelik kaydı, ne aidat, ne de resmiyet gerektirebilecek bağ veya işlem. Üyeler etkinliklerini gündelik hayatlarını yaşar gibi yaşayarak yapacak. Say ki, bakkala, kasaba, manava gidip alışveriş yapıyorsun! Yani o kadar gündelik, doğal ve gerçek.

Bu hayalimi bir arkadaşa anlattım. Onunla Dede Korkut etkinliğinde tanışmıştık. Doğal olarak aklıma onu da bir edebiyatsever olduğu fikri yerleşmişti içime. Yine aynı etkinlikte tanıştığım bir başka edebiyatçı arkadaşa da bahsettim, o da ilgilendi. Nihayet 3 Mayıs Türkçüler Günü’nde iki akademisyenin de katıldığı bir ev kütüphanesi toplantısı gerçekleştirdik. Her birimiz hayallerini anlattı. Öz aynı olmasına rağmen o kadar farklı ayrıntı, yol, yordam, yolak ifade edildi ki toparlamak gerekti. İlk toplantılarda alışkanlık olduğu üzere gelecek seferki toplantı için hayal/fikir biriktirmek üzere vedalaştık. Onlardan izin almadığım için şimdilik isimlerini saklı tutuyorum ama bu toplantının en azında bir kaydı olmalı diye yazmaya karar verdim.

Ve yazarken hatırladım ki, bir ütopya gibi tasavvur ettiğim bu hayal aslında geçmişte yaşanmış bugün kalıntılarıyla direnmeye çalışan bir gerçektir. Hiçbir zaman kendisine bir ad takmamıştır. Aksakallısından en tıfılına, en üstadından en çömezine edebiyatın, sanatın, felsefenin bilimin künhüne vakıf olmuş onlarca insan böyle bir /adeta ara/ âlemde var olmuş, yaşamış, kendi yarattıkları ışıklı bir iklimde büyük etki bırakarak kuyruklu yıldızlar gibi ağıp geçmişlerdir. Zira onlar, “Zengin mirasyedi, müflis veya tutunmuş tüccar, şöhretsiz şair, gazeteci, ressam, yüksek memur, satranç ve dama ustaları, eski pehlivanlar, bir iki Darülfünun hocası, bir yığın talebe, aktörler, musikişinaslar, hülasa her mektepten adam”lardı.

Onlar, “Tarih, Bergson felsefesi, Aristo mantığı, Yunan şiiri, psikanaliz, ispritizma, alelade dedikodu, çıplak hikâye, korku veya meraklı macera, günlük siyasi hadiseler” konuşurlardı.

Onların içinde “Hilmi Ziyâ Ülken, Mükrimin Halil Yınanç, Mustafa Şekip Tunç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Refkı Melul Meriç, Mustafa Nihat Özon, Ahmet Kutsi Tecer, Münib Tunç, Sıtkı Akozan, Yahya Kemal Beyatlı, İbnülemin Mahmud Kemal, Nurullah Ataç, Çallı İbrahim, Abidin Dino, Peyami Safa, Nâzım Hikmet” gibi eser ve etki sahibi, tesirleri zamanı delip geçen kişiler vardı.

Günümüz İstanbul’u için böyle bir “bir arada olma” hali, hem de neredeyse haftanın en az bir günü, mümkün mü? Hep bir ağızdan “Mümkün değil!” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Geçmişte 800 bin nüfuslu İstanbul’un kalbinin attığı İstanbul Üniversitesi civarı da zaten artık kalabalıktan boğulmuş bir semt sırıtışıyla adeta bana, “Hadi canım sen de! İşin gücün mü yok?” diyor…

Aslında tam olarak hayalimi “işin gücün yok mu?” hicvine karşı geliştirdiğimin bilincindeyim. İşimiz gücümüz olmadığı için değil, tam tersine işimiz başımızdan aşkın olduğu için böyle hayaller kurmalı, hayata geçirmeliyiz. Çünkü 250 – 300 yıldan beri yolun sağından yürüyenlerdeki sanata kayıtsız kalışın yarattığı bu zihniyet artık taşınamaz kadar ağırlaştı.

Birbirinden gittikçe uzaklaşan insanlarımıza dokunabilmenin tek yolunun sanattan geçtiğini unutmamanız dileğiyle.

Yazarın Diğer Yazıları