Perakende dünyasında işler eskiden nasıl yürüyordu?
Biraz sezgi, biraz tecrübe, biraz da “hadi bakalım şansımıza” diyerek. “Millet ne alır, ne zaman alır?” diye kafadan bir tahmin yapılır, kampanyalar da ona göre kurgulanırdı.
Artık o iş öyle değil. Hopi’nin Perakende Raporu 2024 diyor ki: Tahmin devri kapandı, şimdi söz veride!
Veriler sadece “kaç kişi alışveriş yapmış” gibi basit rakamlardan ibaret değil. 19 milyon kullanıcı, 30 farklı sektör, 300’den fazla markanın izini süren koca bir havuz var.
Sahiden koca bir Türkiye resmi çizilmiş.
Sevgililer Günü Panikleri, Yılbaşı Sakinliği
Sevgililer Günü alışverişlerinin yüzde 70’i son üç günde yapılıyormuş. Resmen panik modu!
Çiçek mi alalım, parfüm mü? Neyse ki son dakika kurtarıyor.
Ama yılbaşı öyle değil. O biraz daha rahat, üç haftaya yayılıyor. Yani “kampanyayı erkenden patlatayım, insanlar yavaş yavaş alışverişini yapar” kafası yılbaşında çalışıyor ama Sevgililer Günü’nde çalışmaz. Orada tam zamanlama işi var.
Büyük Şehir - Küçük Şehir Farkı
Bir de şehirler meselesi var. Büyük şehirlerde insanlar daha çok kendine yatırım yapıyorlar.
“Ben iyi hissedeyim, şık olayım, güzel görünecek şeyler alayım” kafasındalar.
Küçük şehirlerde durum daha farklı. Daha çok ihtiyaç odaklı: lazım mı? Alınır. Lüks ya da keyif tarafı biraz daha geri planda.
Tek tip kampanyalar artık hikâye. Her şehrin, hatta her mahallenin bile alışveriş refleksi farklı.
Sadakat Altın Gibi Değerli
Geldik en can alıcı noktaya: Sadakat.
Hopi’nin verilerine göre sadık müşteriler harcamalarını reel olarak yüzde 73 artırmışlar.
Kriz döneminde bile insanlar yeni markalara macera aramak yerine tanıdık ve güvendiği markaya dönüyorlar.
Yeni müşteri kovalamak kadar eldeki müşteriyi elde tutmak çok daha kritik.
Hopi, "Paracık" sistemiyle bu süreci çok daha cazip hâle getiriyor.
Çünkü sadakat sadece indirimle olmuyor. İnsan kendini özel hissetmek istiyor. “Beni tanıyorlar, bana özel bir şey sunuyorlar” dediği an, bağ kuruluyor.
Ve o bağ krizden de enflasyondan da kolay kolay kopmuyor.
Verilerin İçindeki Küçük Sırlar
Gelelim işin tatlı tarafına… Veriler öyle şeyler söylüyor ki, insan şaşırmadan edemiyor.
1 milyon müşteri sadece siyah giyiniyormuş. Tek başına çok basit bir bilgi gibi görünüyor, değil mi?
Aslında mağazaların raf düzeninden, kampanyaların görsellerine kadar birçok unsuru değiştiriyor. Kime ne sunacaksın, hangi ürün ön planda olacak, işte bu tip küçük ipuçlarıyla şekilleniyor.
Perakendede ezber bozuluyor.
Artık mesele kampanya yapıp geçmenin çok ötesinde…
Strateji bir ilişki işi. Doğru zamanda, doğru yerde, doğru mesajla müşterine ulaşabiliyor musun, mesele bu. Veriyi dinleyen markalar kazanacaklar, dinlemeyenler ise “tahmin” oyununda kaybolup gidecekler.
Kısacası; tahmin bitti, veri konuşuyor. Bana sorarsan, iyi ki de öyle!