Kıymetli Dostlar, Türkiye’de ekonomiyi anlamak bazen sadece rakamlara bakmakla değil, o rakamların ardındaki çelişkilere dikkat etmekle mümkün oluyor. Bugün elimizde iki çarpıcı tablo var: Üniversite ücretlerindeki inanılmaz artış ve devletin faiz ödemelerine ayırdığı devasa kaynak. Bu iki tablo aslında bize ekonominin nereye savrulduğunu da anlatıyor.

Eğitim Bir Ticarethane mi?

Avrupa ülkelerinde son iki yılda üniversite eğitim ücretleri ortalama %9 artarken, Türkiye’de bu oran %375’e fırladı. Bu rakamı tekrar etmek gerekiyor çünkü akıl alır gibi değil: %375.

Yani Türkiye’de üniversite okumak isteyen bir genç için maliyet, iki yılda neredeyse dört katına çıktı. Hollanda’da artış %25, Almanya’da %5 civarındayken, Türkiye’deki bu sıçrayış “eğitim”in artık bir kamusal hizmet olmaktan çıkıp ticarethane mantığına büründüğünü gösteriyor.

Gençler için bu tablo çok net: Ya büyük borç altına girecekler ya da hayallerini erteleyecekler. Bu durum sadece bireysel bir sorun değil, ülkenin geleceği için de büyük bir risk. Çünkü gençler umutla değil, umutsuzlukla yetişiyor.

KKM Tartışması: 60 Milyar Dolar “İrrasyonel”

Diğer tarafta ise Kur Korumalı Mevduat (KKM) tartışması var. Ana akım iktisatçılar, KKM’nin bütçeye maliyetini yaklaşık 60 milyar dolar olarak hesaplıyor ve bu uygulamayı “irrasyonel” ilan ediyor. Belki de haklılar; çünkü bir ülkenin parasını koruyamaması ve vatandaşına döviz garantili mevduat sunmak, ekonomik çaresizliğin ifadesidir.

Ama burada büyük bir çelişki var: Aynı ekonomistler, Mehmet Şimşek döneminde 25 ayda faize ödenen 87,5 milyar dolara tek kelime etmiyor.

Yani KKM için “irrasyonel” deniyor ama daha yüksek bir maliyeti olan faiz ödemeleri için “rasyonel” deniliyor.

Bir ülke ekonomisinde “faiz ödemeleri” normaldir denebilir. Ancak mesele şu: Devletin eğitimden, sağlıktan, sosyal yardımlardan kısıp, daha fazla faiz ödeyebilmesi için kaynak yaratmaya çalışması normal midir?

Bugün Türkiye’de milyonlarca genç üniversite ücretlerindeki artış nedeniyle eğitim hakkından mahrum kalırken, milyarlarca doların faize akıtılmasına ses çıkarılmıyorsa burada büyük bir çifte standart vardır.

Bir yandan “KKM irrasyonel” diye manşetler atılıyor, diğer yandan “faiz ödemeleri rasyonel” diye sessizlik sağlanıyor. Oysa her iki durumda da kaybeden halktır.

Tasarruf Masalları

Şimdi aynı çevreler, daha fazla faiz ödemek için devlete alan açmak gerektiğini savunuyor. Bunun için de “tasarruf” hikâyeleri anlatıyorlar. Ama tasarruf kime uygulanıyor?

  • Eğitimden kısıtlamalar yapılıyor, üniversite ücretleri fahiş şekilde artırılıyor.
  • Sağlık bütçesi daraltılıyor, vatandaşın cebinden çıkan pay artıyor.
  • Sosyal harcamalar azalıyor, en kırılgan kesimler daha da yoksullaşıyor.

Ama faiz ödemelerine sıra gelince kimse “tasarruf” kelimesini ağzına almıyor. Çünkü faiz ödemeleri, devletin dış borç ve iç borç düzeninde en dokunulmaz kalem olarak görülüyor.

Bir gencin üniversiteye kaydolmak için ödediği ücret dört kat artarken, devletin kasasından milyarlarca dolar faiz ödemelerine gidiyor. Bu tablo, gençlere şu mesajı veriyor: “Senin eğitimin ertelenebilir ama borç verenlerin alacağı ertelenemez.”

Bu, bir ülkenin geleceğini ipotek altına almaktır. Çünkü gençlerin eğitimsiz kalması, uzun vadede ekonomiye çok daha büyük zarar verir. Eğitimden kesilen her lira, aslında yarının üretiminden, inovasyonundan ve kalkınmasından çalınmış bir liradır.

  • Halkın vergileriyle toplanan kaynakların, gençlerin eğitimine mi gitmesi gerekir, yoksa faiz ödemelerine mi?
  • Bir ülke eğitimi ticarethaneye çevirmek pahasına borçlarını ödemeyi “başarı” sayabilir mi?
  • Ve en önemlisi, rasyonel olan gerçekten sadece “faiz ödemek” midir?
  • Bu soruların cevabı aslında açıktır: Gerçek rasyonalite, halkın geleceğine yatırım yapmaktır. Eğitimde, sağlıkta, üretimde ve güven ortamında. Faiz ödemelerini kutsallaştırıp, eğitim masraflarını görmezden gelmek ise ancak günü kurtarır ama yarını karartır..

Bugün KKM’nin kapandığı gün, herkes “60 milyar dolar heba edildi” diyor. Belki doğrudur. Ama aynı ağızların, 87,5 milyar dolarlık faiz ödemesi karşısında sessiz kalması daha büyük bir sorundur. Çünkü esas mesele, kaynağın nereye gittiğidir.

Türkiye’nin gerçek meselesi sadece enflasyon değil, sadece kur değil. Asıl mesele, kaynakların nasıl dağıtıldığıdır. Eğer bu kaynaklar gençlerin eğitimine değil, sadece faiz ödemelerine gidiyorsa, asıl irrasyonellik oradadır.