Recep Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden Binali Yıldırım, Abdullah Öcalan’ın bildirisinin yayınlandığı gün neden ortaya çıktı ve neden “federasyon”dan bahsetti?

Aynı gün Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan kendi yerine Binali Yıdırım’ı mı konuşturdu?

Reis Bey, havayı anladıktan sonra, Abdullah Öcalan’ın “PeKeKe silahı bıraksın.” açıklamasını hiç kaale almadan PKK’yla sonuna karar mücadeleden bahsetti.

Binali Yıldırım, Abdullah Öcalan’ın sözleri arasına sıkıştırdığı “ayrı dünya” talebini fazlasıyla karşılayan sözler etmesi hayra alamet değil.

Belki Binali Yıldırım’ın açıklamalarını, Kandil avenesi, kendileri için işaret görüp, önce ateşkesi açıklıyorlar -pratikte bu ateşkes açıklamasının hiçbir anlamı yok- sonra “Serok Apo Kandil’e gelsin.” diyorlar.

Önce Abdullah Öcalan’ın bildirisinde satır aralarına sıkıştırdığı taleplerine bakacağız.

Abdullah Öcalan, yazılı metninin dışında, Sırrı Süreyya Önder’e yazdırdığı notta: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” diyor.

Bu cümleyi ilk dinlediğimde A. Öcalan, önce kendi durumunun ne olacağının cevabı bekliyor, diye düşündüm. Çünkü, onun bütün açıklamaları, asıl kendisinin nasıl bir pozisyon içinde olacağı üzerinedir. Silahı bıraktır, ama içeride yat! Olabilir mi?

Abdullah Öcalan, içeride yattıktan sonra PKK niye silah bıraksın ki...

“Siyaset ve hukukî boyut”ta, asıl kendisi vardır. PKK’nın talepleri geri plandadır.

***

A. Öcalan’ın Sırrı Süreyya’ya söylettiği sözü DEM’cilere okuttuğu metni silip atıyor.

O metne bakalım:

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.”

Metinde, bu sözlerin ardından şu cümleleri kuruyor:

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.”

Abdullah Öcalan üst paragrafta “ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler” dediği yapılarla “bütüncü” noktaya gelmiş görünüyor ama sonra bu sözler ikinci paragrafta silip atıyor, ayrı bir dünya kuruyor.

Abdullah Öcalan, “demokratik toplum” kavramıyla istediği gibi oynuyor. Karşı tarafı kandırmak istediğinde “demokrasi”ye yaslanıyor.

Onda bizim anladığımız manada demokrasi yok. Farklılığı “demokrasi” içine yığıyor.

Farklılıkla nereye kadar yürüyebilirsiniz? Giderek birbirinizden uzaklaşırsınız.

Abdullah, yüz yılların birikimiyle kaynaşmış, aynîleşmiş toplumların, “demokratik toplum” teorisi içinde birbirlerinden nasıl uzaklaştırılacağının hesabını yapıyor.

Onun “Demokratik Toplum Manifestosu” adıyla dört ciltlik kitabı da var. Dört duvar arasında nasıl yazdı ve nasıl dışarı çıkardı, bilemeyiz. (Yoksa yazdırdı mı?!)

Marksistler, Abdullah Öcalan, Karl Marx’ın yerini mi almak istiyor diye bozuluyorlar.

Abdullah Öcalan’ın açıklamasının ardından DEM Partililer şıkıdım şıkıdım oynuyorlar. Öyle mesrurlar ki... İstediklerini yaptıracakları hesabı içindeler.

PKK/DEM’in başlarından Tuncay Bakırhan, A. Öcalan’ın “el uzattığı”ndan bahsediyor, herkesin Abdullah Öcalan’ın açıklamasında çizdiği çerçeveye uymalı anlamına gelen sözler ediyor, Türkiye Cumhuriyeti’ni mülevves emellerinin oyuncağı görüyor:

Çağrının somut adımlara dönüşmesi, siyasi ve hukuki düzenlemeler artık kaçınılmazdır. Çağrı bekleniyordu, evet çağrı yapıldı. Çağrı sonrası örgüt olumlu ve pozitif bir cevap verdi. Artık hukuki ve siyasi düzenlemeler de bir an önce hayata geçirilmelidir. Ertelenmemelidir. Önüne kimi bahaneler konulmamalıdır. Bu konuda meclise tarihi bir rol düşüyor. Belki meclis son 50 yılda çok önemli rol oynamayla karşı karşıyadır. Bu çağrının bir muhatabı da Meclistir. Adımların atılması, yasal ve anayasal düzenlemeler için meclis çok önemli bir zemindir. Umarım önümüzdeki günlerde Meclis de bu konuda bir yol alır ve bu çağrıya uygun düzenlemeleri yapar.” (2 Mart 2025)

Tuncay, Abdullah Öcalan’ın sözlenin ardından “Siyasi ve hukuki düzenlemeler kaçınılmaz.” diyor.

Tuncay’ın söylediklerinin Binali Yıldırım’ın sözleriyle bir bağlantısı var mı?

O sözlere de geleceğiz.