Geri kalan bütün etkenler saklı kalmak üzere; önce şu ergen kaprisinden bir vazgeç. "Benim" diye sahip çıktığın şey ancak ona hak ettiği biçimde kıymet verdiğinde sana karşılık verecek. Çünkü O senin malın değil onu eşyanı sever gibi sevemezsin. Onun adına düşünmeyi ve karar vermeyi bırak, beceremiyorsan en azından onun fikrinin de bir anlamı olduğunu hissettir bari. Onun da duyguları olduğunu fark et, yaşadığı hayatı içinde bulunduğu şartları anlamaya çalışma, git bizzat içine gir. Onlardan biri olmana gerek yok. O vasatı aş, ama bunu onlar adına değil onlar için yaptığına onları ikna et.

Özetle aşağıya in de yüz yüze konuşun belki o zaman onların davranışlarına anlam verebilirsin. Ama bulunduğun yerden sana herkesin cahil ve anlamaz görünmesinden normal bir şey yok emin ol.

Bunları sadece bir tarafa söylemem için beni zorlama, sana da söyleme özgürlüğüm var, karşında duranlara da. Kendini bu eleştirilerden muaf hissetmen de aşağı yukarı yukarıdaki ifadelerin tamamında haklı olduğumu kabul etmen olur.

Bir şeyi en iyisi ile yapmak için ortaya çıkmış insanların ya da kadroların yaptıkları yanlışların bedelini sadece kendileri öderse sorun olmaz. Ama siyaset öyle bir şeydir ki; yapanların bedel ödemesi ne yazık ki istisna kabilinden. Birçok zafer aslında toplum açısından sadece hiç sonucunu doğurur, kısıtlı bir çevrenin kendi arasında ne kadar muhteşem olduklarını birbirlerine söylemesinden ibaret bir haldir.

O nedenle kazansanız da kaybetseniz de sizinle birlikte yol yürüyenlerin, size destek verenlerin bunu sizin için değil kendileri için yaptığını anlamak ve anlatmak zorundasınız. Orada kendilerini bu anlamda önemli hisseden ve ellerindeki imkanlarla sizin içi seferber olanlarla, o imkanları bir arada kullandıklarınızı karıştırmamanız en önemli meseledir.

Ne yazık bu yazdıklarımı okusanız da yine istisnaları dışarıda bırakarak söylüyorum, okuyanların çok büyük bir çoğunluğu karşıdaki birini ya da birilerini işaret ettiğimi düşünerek üzerine almayacak. Türkiye çok iyi yönetiliyor diyenlerle kendi partilerinin çok iyi yönetildiğini ve her şeyin dört dörtlük olduğunu söyleyenler aslında aşağı yukarı aynı şeyleri talep edenler ve alanlar.

Mesele, siyasetin çok uzun zamandır bunu gerektiğini düşündüğü kadar yapması ve ötesinde ne olacağını umursamaması. Gerekmediğini düşünenler de var onlar zaten kendilerini tamamen ötekinin yapamadıklarına ya da yapmadıklarına kodlamış gidiyorlar.

Kendi aranızdaki çekişmelerin tarafı olmak konusunda bana ya da bizlere bir mecburiyet yüklüyorsunuz. Bu durumda hangi tarafın kutsalı bizim için değerli olursa biz de orada yer almaya doğru bir mecburi istikamette gidiyoruz. O yüzden kişilerden bağımsız bir siyasete ve siyasetçinin de halk için gönüllü olarak bu hizmeti yaptığına ikna olacağımız günlere ulaşmak tek dileğimiz.

Siyasetin ve siyaset edenlerin yanlarındakilerin bu sahneden geldiklerinden daha tok gözlü çıkmaları en büyük kriter olmalıdır. Bu andan itibaren kimsenin üzerine alınmasını beklemediğimin de bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Aşağıdaki cümleler Yaban kitabından bir daha okuyun bence

“Anadolu insanın bir ruhu vardı, nüfuz edemedin.

Bir kafası vardı, aydınlatamadın.

Üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işleyemedin.

O, katı toprakla kuru göğün arasında, bir yabanî ot gibi bitti.

Şimdi elinde orak, buraya hasada gelmişsin.

Ne ektin ki, ne biçeceksin?

Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi?

Tabii ellerine batacak. Tabii ayaklarına batacak.

İşte, her yanın şerha şerha kanıyor ve sen acıdan yüzünü buruşturuyorsun.

Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun.

Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir.

Senin kendi eserindir.”

Yakup Kadri Karaosmanoğlu. 1932