Herkese merhaba, bir süredir gündem olan işleri yorumlayarak her hafta sizlerle paylaşıyorum. Bu haftadan itibaren yazılarım Yeniçağ Gazetesi’nde sizlerle buluşacak.
Haftanın üzerinde konuşacağım yapımı ‘Çiğ’ oldu. Sosyal medya üzerinden denk geldiğim Çiğ filmi, 2016 yılında yayınlanan bir Fransız yapımı olup, yönetmen ve senarist koltuğunda ise Julia Ducournau oturuyor.
Yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere filmi özetleme ihtiyacını karşılayacak belki de tek cümle ‘son derece rahatsız edici’. Hikâyelerde karşılaştığımız kötülükleri bir nedene oturtma romantizmini izlediğimiz yapımlarda da sık yapıyoruz. Çiğ filmini izlerken de ana konunun arkasında bir mantık aradım. Tabii ki bulamadan film bitti.
Çiğ filminin hikâyesine bakacak olursak, ailecek vejetaryen olan Juju, veterinerlik okulunu kazanmasıyla kendini varoş mahalle entrikalarının ortasında bulur. Okula yerleştiği ilk günden başlayan zorbalıklar üst sınıfların kendi dilinde ‘hoş geldin’ ve ‘itaat et’ deme şeklidir.
Okulun ilk günlerinde sıraya dizilen birinci sınıflar çiğ et yenilerek rüştünü ispatlama çabasına girer. Bu senfoniden nasibi alan Juju vejetaryen olmasına rağmen çiğ tavşan böbreği yemeye zorlanır. Gecesinde başlayan kaşınma krizleri Juju’yu ete karşı açlık duymaya iter ve Çiğ başlar.
Hikâyenin ayrıntılarına indiğimizde, filmde veterinerlik okuluna ve mesleğe dair hiçbir ayrıntı verilmezken İspanyol lise dizilerinde sıkça görülen biraz okul ve bolca serserilik sahneleri daha çok gösteriliyor. Öyle ki; Juju okula geldiği ilk günün gecesinde pijamalı bir şekilde tüm birinci sınıfların yataklarından apar topar alındığı, eşyalarının camdan aşağı atılıp, emekler pozisyonda yürütüldüğü bir ‘hoş geldin’ partisinde kendisini buluyor. Korkutularak getirilen bu depo partisi aslında ter kokularının arasında eğlence adına hiçbir şey sunmamaktadır.
Zorbalıkların ardı arkası kesilmezken Juju tüm bunların arasında kendini keşfetmeye çalışır ama daha çok sürükleniyor gibi bir hâli vardır. Üstüne boya döküldüğü, eşyalarının sokağa atıldığı, açık kıyafetler giymeye zorlandığı ve hatta biriyle sevişmeye itildiği bir ortamda tam anlamıyla oradan oraya savrulur. Bir fikri olmayan ve nesne gibi yaşayan Juju ‘hayır’ demeyi bilmez.
Filmde çiğ ete direnen bir karakterin anlatılmaya çalışıldığını görsek de herhangi bir duruma karşı fikri dahi olmayan Juju ‘açlık’ hissiyatını tam anlamıyla beyaz perdeye yansıtabilmiş değil. İnsan eti de dâhil, ete karşı sürekli açlık hisseden Juju’nun durumunun daha vurucu belki de daha dramatik gösterilmesi gerekirdi. Açlık hissiyatının herhangi bir saati olmadan yansıtılması filmin gerilimini de desteklerdi. Ama Juju’nun ete duyduğu açlık daha çok yemekhanede çaldığı hamburger eti veya oda arkadaşını yemesi olarak gösterilmiş. Öncesinde bu duruma karşı güçlü bir direniş dahi yok.
Bir başka kritik durum da Juju’nun ablasıyla aynı okulda olması. Üst sınıflardan olan Juju’nun ablası daha çok okulun zorba takımındandır. Hatta filmin başında gördüğümüz sahnede yer alan yola giden ablası kendisini ölme pahasına geçen arabanın önüne atar ve öldürdüğü insanları yemeye çalışır. Juju’ya kurbanlar sunar.
Hannibal tarzı bir iş bekleyen izleyici, karakterinin oturmasından önce hayata karşı bakış açısı dahi olmayan zayıf bir genç kızın tavşan böbreğini yemesiyle yozlaşmış bir ortamda sürüklenişini izliyor. Durum, filmin yapım ekibi tarafından farkına varılmış olacak ki hikâye sonunda bir mantığa oturtulmaya çalışılıyor.
Sonunda ablası oda arkadaşını yiyen Juju parmaklıklar arkasından ona el salladıktan sonra evinde vejetaryen yemeklerine kaldığı yerden devam eder. Bu yemek esnasında üst dudağında belirgin bir iz olan babası, annesiyle tanışmalarını anlatırken vücudunda henüz taze olan yaralarını gösterir.
Tüm bu yaşananların bir mantığa kavuşacağını düşünen izleyici ise babanın Juju’nun annesiyle olduğunda ‘çiğ et açlığını’ hemen anladığını söylemesiyle hayal kırıklığına uğrar. Yaşananların nedeni olarak Juju’nun annesine olan benzerliğine işaret edilir ve babası tarafından başa çıkması gerektiği söylenir. Katil potansiyeli taşıyan ebeveyn, yetiştirdiği -biri katil olan- iki çocuktan -müdahale edilmeksizin- hayatlarına devam etmeleri beklenmiştir.
Hayal kırıklığı olarak nitelendirebileceğim Çiğ filmi senaryosunda ciddi iyileştirmelere ihtiyaç duyan bir iş olmuş. Tavsiye konusuna gelecek olursam da filmi izlemenizi tavsiye etmiyorum. En azından vaktinizi ayırmaya değecek bir iş değil fikrimce.
Sözlerimi burada noktalarken haftaya yeni yapımlar hakkında konuşmak üzere hoşça kalın.