Suriye çıkmazı!

Ülkemizde cereyan eden olağanüstü olaylar ve beklenmedik gelişmeler, bir yandan demokrasimizi derinden yaralarken, diğer yandan dış sorunları adeta unutturuyor.
Özellikle, istenmeyen ve tehlikeli bir düzeye gelen Suriye ilişkilerimiz gündemden düşmüş gibi görünüyor.
Oysa, belki de her zamankinden daha fazla Suriye’deki durumun yakından gözlenmesi ve yeni bir politika güdülmesi gerekiyor.
Kim ne derse desin, Ümit Özdağ arkadaşımızın belirttiği üzere; “ABD’nin dolaylı/dolaysız müdahale kararı alması gibi kökten değiştirecek yeni bir unsur oyuna girmez ise Suriye’de Beşşar Esad ve Baas rejimi ile yaşamaya devam edeceğiz.
Ancak bu çok daha zor bir komşuluk olacak.”
Gerçekten de; her pozisyonda, Türkiye’nin durumu güçleşiyor.
Zaten, baba Esad döneminde Suriye ile pek parlak olmayan ilişkilerimizin, daha da bozulacağının işaretleri şimdiden alınıyor.
Aslına bakılırsa; Türkiye’nin komşusu Suriye’ye, çabuk geçen bir “dostluk” döneminden sonra takındığı tavrın “düşmanlık” derecesine kadar tırmanması, bütün dengeleri alt üst ediyor.
Babasından sonra, zaman ilerledikçe halkına karşı sertleşen hatta kan döken oğul Beşşar Esad’tan kurtulmanın gereğini duyan ülkelerin girişimi, ne yazık ki şimdi ortadan yavaş yavaş çekiliyor.
Sert esen “Arap Baharı”nın Suriye’de de, hükmünü icra edeceğini bekleyen ülkeler, kurumlar kısacası güçler Türkiye’yi “yalnız” bırakmış bulunuyor.  
Suudi Arabistan ve Katar’ın dışında hiçbir ülke, Suriye’deki kanlı olayları doğrudan doğruya durdurmak girişimlerine katılmıyor.
Üstelik, bazı Körfez Ülkeleri’nin bu çeşit girişimi ve yardımı, “mezhep” çatışmalarını çağrıştırıyor.
Öte yandan, muhalefetin direnen savaş birliklerinin El Kaide ye yakın güçler olduğu anlaşılınca ABD ve AB ülkelerinin çekinceleri, özellikle NATO’nun, “şu veya bu şekilde” müdahale ihtimalini gün geçtikçe azaltıyor.
Kaldı ki, Rusya’dan büyük silah yardımı ve İran’dan destek gören Suriye ordusunun, son günlerde muhaliflere karşı, üst üste elde ettiği kazanımları, bütün dünya medyası yayınlıyor.
Esad’ın kimyasal silah kullandığı tam olarak belirlenmediği taktirde, her hangi bir müdahalenin kolay kolay olmayacağı anlaşılıyor.
Her ne kadar; son günlerde Fransa, çatışmalı bölgede kimyasal silah kullanıldığı kanıtlarının elinde bulunduğunu öne sürüyorsa da, bu girişimlerden bir “müdahale” kararı çıkması beklenmiyor.
Olsa olsa, Fransa, Libya’da olduğu gibi, bir “öncelik” kapmak istiyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Suriye ile ilgili Türkiye’nin tutumu zaman geçtikçe yıpranmaya uğruyor.
“Zararın neresinden dönersen kardır” sözü sanki her şeyi özetliyor.
Yani, Türkiye’nin daha vakit kaybetmeden; Suriye’ye karşı olan “tehlikeli” tutumunu değiştirmek için harekete geçmesi kaçınılmaz bir beklenti oluyor.
Zaten, bir iç anlaşmazlık ve kargaşanın içinde olan Türkiye’nin birçok sorun ve konumunu yeniden gözden geçirmesi icap ediyor.
Kısacası; AKP iktidarının hem iç hem dış politikasını, özenli bir şekilde yeniden ve ivedilikle dizayn etmesi beklentisinin yanı sıra önemli bir koşul oluyor.
Bu arada, ülke çapında kalıcı bir başarı elde etmesi halinde, eskisi gibi diktatörlüğünü devam ettirmeyeceği sanılıyor.
Yani; yılların diktatörü Esad, gelecek yıl yapılacak seçimden sonra yeni bir politik kimliğe bürünmesi kaçınılmaz görünüyor.
Ne var ki, Esad rejiminin değişeceğini veya Suriye’nin mutlaka bölüneceğine inananların ve bu uğurda, savaşanların, çaba gösterenlerin yeni bir strateji belirlemeleri de gündemi zorlayacağı kuvvetle tahmin ediliyor.
Hatta, sadece Irak’ın Kuzeyi’ni denize açacak bir koridorun elde edilmesi bile artık düşünülecek ve tek kazanım değeri taşıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Suriye’deki durum “uçurum” olmasa bile, bir çıkmazı andırıyor.
Her şeyden önce, görünen odur ki, önce Esad’ın sonra muhaliflerin en sonunda da, Türkiye’nin bu çıkmazdan yara almadan kurtulması çok zor bir görüntü veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları