YouTube kanalında yaptığı bir yayında sarf ettiği sözler nedeniyle cumhurbaşkanını tehdit ettiği iddia edilerek tutuklanan ve yargılanmayı bekleyen gazeteci Fatih Altaylı, tutukluluk sürecinde sesini kısmadı. Tam tersine, demir parmaklıkların ardında yazdığı hapishane günlükleri” ve kanalına konuk olan gazeteci, sanatçı ve düşünürlerle yaptığı söyleşiler, izlenme rekorları kırmaya başladı. Hedef alınacağı aslında başından belliydi. Çünkü Altaylı’yı tutuklatan şey kaşı, gözü değildi; sesiydi.

Tutuklanınca kesileceği sanılan o ses, daha güçlü, daha yankılı biçimde çıkmaya başlayınca, rahatsızlık da büyüdü. Yayınlar devam ederken, beklenildiği gibi, bu kez halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla yeni bir soruşturma açıldı. Erişim engeli kararının hemen ardından gelen bu hamle, susmazsan, sustururuz” mesajının en çıplak haliydi.

Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu

Bu suç tipi, 2022 yılında dezenformasyonla mücadele” söylemiyle, 7418 sayılı Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29. maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesi ile hayatımıza girdi. O dönemde CHP, maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Ancak AYM, Kasım 2023’te oy çokluğuyla iptal talebini reddetti.

Aslında esas tartışma, çoğunluk kararından ziyade karşı oy yazılarında gizliydi. Karşı oy kullanan üyeler, maddenin belirsiz, geniş ve yoruma açık ifadeler taşıdığını; bu haliyle gazetecilerin, akademisyenlerin, hatta sıradan vatandaşların bile cezalandırılmasına kapı araladığını vurguluyordu. Özellikle gerçeğe aykırı bilgi”nin tanımsız bırakılması, hangi bilginin yanıltıcı” sayılacağının tamamen idarenin yorumuna bırakılması ciddi bir tehlike olarak öne çıkarılıyordu.

Karşı oy yazılarında, bu maddenin ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı, kamu yararına yapılan eleştirilerin bile cezalandırılabileceği, demokratik toplum düzeninde böylesine muğlak suç tanımlarına yer olamayacağı özellikle vurgulandı. Yani, halkı korumak” iddiasıyla getirilen düzenleme, aslında halkın haber alma hakkını budayan, gazetecileri otosansüre zorlayan bir mekanizmaya dönüşebilirdi. Ve dönüştü.

Sağlıklı Bilgi Akışı

AYM’nin iptal istemini reddetme gerekçesi olarak yer alan “özgür ve özgün düşüncenin varlığı ancak sağlıklı bir bilgi akışının sağlanmasıyla mümkün olabilir” ifadesi dikkat çekiciydi.

Çünkü sağlıklı bilgi, kendiliğinden ortaya çıkan bir şey değildir; deney, gözlem, araştırma, tartışma ve karşıt görüşlerin çarpışmasıyla açığa çıkar.

Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük, bu sürecin vazgeçilmez halkalarıdır. Bir bilginin doğruluğu, ancak serbestçe sorgulanabildiğinde test edilebilir. Yanlış bilgi ile mücadele, doğru bilginin dolaşımını engellemek değil; tersine, doğru bilginin önünü açmakla mümkündür.

Demokrasi, tartışmanın, çelişkinin, eleştirinin varlığıyla canlıdır. Farklı seslerin susturulduğu, tek tip bilginin dayatıldığı bir ortamda sağlıklı bilgi”den söz edilemez.

Gazetecinin görevi, yalnızca hoşunuza giden gerçeği anlatmak değildir; canınızı sıkacak olanı da, duymak istemediğinizi de söylemektir. Basının susturulması, halkın gözünün ve kulağının bağlanmasıdır.

Tarih, susturulmak istenen her sözün daha gür yankılandığını defalarca gösterdi. Bugün Fatih Altaylı’nın başına gelen, sadece bir kişinin meselesi değil; hepimizin bilgiye, habere ve gerçeğe erişim hakkının meselesidir. Çünkü ifade özgürlüğü, sadece konuşanın değil, dinleyenin de hakkıdır.