Tek adamlık, kriz döneminde etkili oldu mu?

Koronavirüslü vaka sayılarında görülen azalma, bunu takiben başlayan normalleşme ile iktidara yakın kimseler bir “başarıdan” söz etmeye ve bunu mevcut “tek adam hükümet sistemine” mal etmeye başladılar. Bu görüşü savunanlara göre, Türk usulü başkanlık sistemi, rüştünü koronavirüsü ile ispatladı.

Okurlarımdan da tek adam rejimi ve korona mücadelesindeki ilişkiyi sorgulayan mailler alınca, meseleyi biraz detaylandırarak incelemek gerektiğini düşündüm…

Öncelikle, koronavirüsü krizinde otoriter rejimler ve krizle başarılı mücadele arasında bağlantı kurulmasının öncü örneği Çin’i ele alarak başlayalım...

İlk olarak, asla unutulmaması gereken bilgi şudur: Küresel bir salgın ile karşı karşıya olmamızın öncelikli sebebi, Çin’in kapalı ve baskıcı yapısı yüzünden erken aşamada salgının gizlenmiş olmasıdır.

Sadece resmi vaka sayılarına bakarak otoriter devletler bu süreçte daha başarılı olmuştur demek mümkün değil. Çünkü hiç şüphesiz, demokratik ülkeler şeffaflık gerektiren prosedürleri haizken, otoriter rejimler başarılı görünebilmek adına bu imaja ters düşen veriyi saklama yoluna yönelebilecek kadar keyfidir. Hatta bu uğurda, aksini iddia eden muhalif siyasetçi veya yazarlar otoriter iktidarca hedef gösterilerek susturulur.

Bu açıdan “şeffaf” ve güvenilir veriler sunulduğuna inancın sağlam olduğu “hukuk devleti ilkesini temel alan bir düzenin” önemi yadsınamaz.

Oysa, Türkiye örneğinde, özellikle de normalleşme adı altında evimizden çıkmaya teşvik edildiğimiz şu dönemde, Bilim Kurulu’nun tavsiye kararlarının neler olduğunu ve bunların ne kadarının uygulandığını dahi bilemiyoruz. Dahası, bu tavsiyeler içerisinden seçilerek uygulamaya konulanlar, bilimsel amaçlarla mı ekonomik amaçlarla mı yoksa siyasi amaçlarla mı uygulanıyor?

Biz ekonomi mi insan sağlığı mı diye tartışırken, yoksa tek meselenin “iktidarda kalmak” olduğunu gözden mi kaçırıyoruz?

*

Çokça tartıştığımız maske meselesi (ki en çarpıcı örnek buydu; çünkü önce kapalı yerlerde maske takma yasağı geldi, ardından bu vatandaş nasıl maske temin edecek diye düşünüldü ama tamamen çuvallandı), bu süreçteki ilk sokağa çıkma yasağı kararının yasak başlamadan iki saat önce açıklanması, umreden gelenlere yönelik ilk etapta önlem alınmaması… Bunların hepsinde yaşanan olumsuzluklar etraflıca düşünüp, müzakere edildikten sonra değil; hızlı ve düşünülmeden alınan kararların sonucu değil miydi? Peki, bu bir adım sonrası hesap edilmeden alınan hatalı kararların nedeni neydi?

Sağlık Bakanı açıklama yapıyor, Bilim Kurulu’nun tavsiyelerinden bahsediyor, önlem alacağız diyor ve ekliyor “Takdir Cumhurbaşkanımızın”. Milli Eğitim Bakanı, Cumhurbaşkanına soruyor “Okulların açılması ile ilgili bir emriniz olacak mı?”. Otobüs biletlerinin fiyatlarından maske fiyatına kadar her şey tek bir kişi tarafından belirleniyor. Sağlık, eğitim, ulaşım, ticaret… Tüm yetkiler bir kişide.

Peki ya bakanlar ne yapıyor? Sözcülük.

Ama en önemli kararları da onlar açıklamıyor; çünkü eğer bir övgü alınacaksa tüm övgüleri tek bir kişiye yönlendirmek gerekiyor.

Bu durumda bakanlara da ikincil önemdeki önlemleri ve kötü giden şeyleri açıklamak düşüyor.

O halde, bakanlar atandığı gün, Eğitim Bakanı bir eğitimci, Turizm Bakanı bir turizmci, Sağlık Bakanı bir sağlıkçı; “görevler işi bilene verildi” diyerek neden sevildi?

Kriz döneminde, aslen hiçbir işin ehline verilmediği, insan niteliğine aykırı bir şekilde her konuda karar verme yetkisinin tek bir kişiye bırakılmasının kaçınılmaz olarak nasıl hatalara sebep olduğu görüldü.

*

Sonrasında, Cumhurbaşkanı maske dağıtımındaki başarısızlığı şu sözlerle aklamaya çalıştı: “83 milyonluk ülkede böylesine büyük hizmetleri yürütmek kolay değildir. Mutlaka aksaklıklar oluyordur.”

Oysa, yerel yönetimler işte bu aksaklıkların önüne geçmek için var. Yatay eksende sağlanamayan kuvvetler ayrılığı dikey eksende de sağlanamadı ve siyasi rekabet yerel yönetimlerin hizmet vermesinin önüne geçti.

Ücretsiz ekmek dağıtılmasının, maske dağıtılmasının, bağış toplanmasının önüne geçilerek halka hiçbir faydası olmayan, üstelik zarar veren mücadele yöntemleri seçildi. Çünkü belediyecilikten gelen tek adamın belediyecilikteki başarılarıyla öne çıkacak başkanlara tahammülü yok.

Bu sebeple ki, Cumhurbaşkanı, bu sıfatla yaptığı ve gündeminde korona olan toplantıda, parti genel başkanlığı sıfatı ile Cumhurbaşkanlığı sıfatını karıştırarak yalnızca kendi partisine mensup belediye başkanlarıyla görüştü. Oysa en büyük, dolayısıyla salgının en yoğun olduğu ve en çok önem alınması gereken iller, muhalif başkanların yönetiminde.

Tek adamı ve getirdiği rejimi eleştiren kişi ve kurumların dışlanması, rejimin ülkeye ve vatandaşlara ne denli zarar verdiğinin göstergesi.

*

Bugün, Türkiye’nin virüsle mücadelede, olağanüstü hâl ilan etmeden ancak olağanüstü kısıtlamalara başvurarak mücadele edebilmesi, aslında tek adam sisteminin ülkede yarattığı mütemadi olağanüstü halin sebebidir. Oysa, kriz anlarında hızlı karar almak için ilan edilen olağanüstü haller geçici süre için var olur. Türkiye’nin sahip olduğu bu kendine özgü sistem ise, ülkemizi olağan olandan uzaklaştırmış, belirsiz ve süresiz bir olağanüstü hâl içerisinde sokmuştur.

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları