Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Evren Devrim ZELYUT

Evren Devrim ZELYUT

Türkiye çok tehlikeli bir yola girdi!

Tarih kitapları büyük politik ve sosyal hareketlenmelerin ağır ekonomik buhranlarla başladığına dair yüzlerce örnekle doludur. Bu bağlamda, Türkiye'de 2016 yılında başlayan ekonomik krizin bitmek bir tarafa her gün etkisini artırarak sürdüğünü görüyoruz. Böylesine ağır beş yıllık bir kriz sürecine toplum daha ne kadar dayanabilir? Bir denizaltıyı düşünün, gemi çelik gövdesi ile belli bir derinliğe kadar inebilir. Daha fazla derine inmesi halinde su basıncı gövdeyi ezer, kaynak yerinden sac plakalar ayrılır ve denizaltıyı batırır.
"Bugün Türk halkı da dayanabileceği sınır noktalara yaklaşmıştır. Oy uğruna toplumun farklı plakalara bölünmesi bunların birbirlerine kaynak noktalarını ağır ekonomik basınçta sınamaya başlamıştır.
Ancak en büyük tehdit, toplumun tamamının sabrının sınanmasıdır ki, bu noktada Hükümetin bütçeyi yandaşlarına, kendi işadamlarına değil, toplumun fakir ve geniş kesimlerine pay etmesi artık zorunlu hale gelmiştir."
Bu çıkarıma nasıl ulaştık? Çok basit, açıklayalım: Toplumun üzerinde her gün artan o muazzam basıncı makro ekonomik veriler haricinde de görmek mümkün. UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) verilerine baktığımızda bakın neler görülüyor:

'İcra ve iflas dairelerinde 11 Şubat 2021 itibari ile bulunan dosya sayısı 11 Şubat 2020'ye göre 1.679.201 adet artarak 22.187.038'e çıktı.'
Önümüzdeki tehlikeyi görüyor musunuz? 22 milyon icra dosyası var, dile kolay… Bu rakam 2009 yılında 9-10 milyon arasındaydı. Rakamlara devam edelim:

'İcra dairelerine UYAP üzerinden 2021 yılı 1 Ocak ve 11 Şubat tarihleri arasında 977.060 adet icra ve iflas dosyası açıldı.'
Bu nasıl bir artıştır? Halkı borçlandıran zihniyetin şimdi bu tablo karşısında halktan 'basiretli tüccar' olmasını mı beklemeye hakkı var mıdır?
Alarm veren rakamlar bitmedi, devam ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'in açıklamasına bakın: "2020'nin ilk 10 ayında 2 milyon 530 bin elektrik faturası, 579 bin 642 doğalgaz faturası ödenmediği için bu abonelere geçici olarak kesinti uygulandı. Aynı dönemde 53 bin 840 elektrik abonesi ile 123 bin 657 doğalgaz abonesinin faturalarını ödeyemediği için haklarında yasal işlem başlatıldı."
Yukarıda arz ettiğimiz rakamların iki temel nedeni vardır. Birincisi, tarım ve imalat sanayinin ihmal edilip ithalata bağımlı hale getirilmesidir. Özellikle imalat sanayi yüksek teknoloji içeren mal üretiminden yoksundur. Bu durum, verimsiz çalışan firmalarımızın, düşük teknoloji içeren mal üretimi ile küresel rekabette geri kalmalarına ve küçülmelerine yol açmıştır. Firmalardaki daralma ise beraberinde işsizliği getirmiştir.
İkinci neden ise gelir dağılımının fakiri daha fakir, zengini daha zengin yapacak şekilde işlemesidir.
Milli gelir sadece yandaşların elinde toplanarak toplumun geniş kesimlerinin alım gücü düşmüş, bu durum da iç piyasadaki canlılığı bitirmiş, firmaları satış kayıpları ile beraber iflasa doğru sürüklemeye başlamıştır. Hükümet iç talebi canlandırmak için kredi mekanizmasını çalıştırmış ancak 'gelir yaratmak yerine borç vermek' ekonomide tam bir bozguna neden olmuştur. 
Toplam talebi düşüren işsizlik konusunda Hükümet sadece seçmenlerine iş yaratarak, kendisine bağlı mutlu bir azınlıkla ülkenin idare edilebileceğini düşünmüştür. Bunu kamu personel sayılarından rahatça anlıyoruz. 2013 yılında kamuda çalışan sayısı 2.526.391  iken 2020 sonu itibariyle rakam 5 milyona dayanmıştır. Böylece bir taşla iki kuş vurmaya çalışan hükümet hem işsizliğe kısmen çözüm getirmek, hem de yandaşlarını gelir sahibi kılmayı hedeflemiştir.
Ancak ekonomide kayıtlı 11 milyon işsiz, 2,5 milyon ücretsiz izinde olan ve en iyi tahminle 5-6 milyon kişi olduğu öngörülen kayıt dışı işsiz ile toplamda 20 milyona yaklaşan bir nüfus, gelirini yitirmiş, ağır ekonomik koşullar altında kalmıştır   
Bu veriler dahilinde toplumun sıkıntılara dayanma sınırlarının test edildiği gayet açıktır. Yazının girişinde de belirttiğimiz adil bölüşüm ve yapısal sorunlara esaslı çözümler getirilmesi hükümetin ana görevi olmalıdır. Toplumsal huzurun dayanağı toplumsal mutabakattır. Hükümetin kavgacı dili bırakarak tüm kesimleri bir çatıda toplayan çözüm yoluna girmesi son derece faydalı olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları