Ekonomi, sokakta yürüyen insanın cebine değen, maaşına, kira giderine, market fişine sirayet eden bir varlıktır. Fakat bazen, en güçlü işaretler suskunluğu deler — verilerin, oranların, grafiklerin diliyle konuşur. İşte bugün, bu sessiz işaretlerin ışıltısı altında iki ayrı pencere: “mevduat getirisi” ve “makro eğilimlerde yavaşlama”. Bu konular, yalnızca rakamların toplamı değil; bir ülkenin geleceğinin haritasıdır.
+++++
Mevduat Getirisi: Nominal Parıltı mı, Reel Gerçeklik mi?
++++++
Son dönemde dikkat çeken bir veri, mevduat faizlerinin yıllık nominal getirisi. Paylaşılan değer, yaklaşık %41,85 oranında bir getiriyi işaret ediyor; stopaj düşüldüğünde net getiri biraz daha aşağıda kalıyor. Bu, ilk bakışta çekici görünüyor. Ancak sorulması gereken soru şu: bu getiri, enflasyon karşısında “korunma” gücü taşıyor mu?
Çünkü Türkiye gibi yüksek enflasyonlu ekonomilerde nominal faizlerle övünmek, yanıltıcı olabilir. Eğer enflasyon oranı %50’ye dayanmışsa, %41,85’lik nominal getiri reel olarak eksiyle eşdeğer olabilir. Yani para bankada dururken “kazandım” hissetsek bile, alım gücü düşüyorsa gerçek kayıp yaşıyoruz demektir.
Buradan çıkarılması gereken ders, “faiz ne kadar yüksek?” değil, “faiz ne kadar yüksek olmalı ki alım gücümüz kaybolmasın?” sorusudur. Mevduatın değerini koruyabilmesi için nominal getirinin, enflasyonu açıkça aşması gerekir ki reel kazanç sağlansın. Aksi hâlde bu, sadece rakamların cazibesine kapılmaktır.
++++++
Büyüme Yavaşlıyor, İşsizlik Karanlığı Yaklaşıyor
+++++++
Bir diğer önemli pencere de makro verilerdeki kırılmalar. Paylaşımlar, büyüme oranlarında yavaşlamaya dikkat çekiyor; bu yavaşlama, kaçınılmaz olarak işsizlik oranlarında yukarı yönlü baskı doğurur. Çünkü üretim durduğunda ya kapasitesini azaltır, ya yeni işe alımı durdurur, ya da işten çıkarmalar gündeme gelir.
İlk çeyreğin büyüme verileri, uzun vadeli eğilimlerle karşılaştırıldığında gerileme eğilimi gösteriyor. Böyle bir yavaşlama, yalnızca bugünü değil; gelecek çeyrekleri de etkiler. Firmalar yatırım kararlarını erteleyebilir, tüketici güveni sarsılır, harcamalar daralır — ve döngü aşağı doğru bir sarmala döner.
Ek olarak, büyüme ve işsizlik arasındaki ters yönlü ilişki göz önünde bulundurulmalı: büyüme azalırsa istihdam kapasitesi zayıflar; istihdam azaldıkça toplam talep düşer; talep azaldıkça tekrar büyüme baskılanır. Yani bu, bir çemberdir — kırılması gereken, olumsuz sarmaldır.
+++++++
Gözden Kaçan Gerçek: Sermaye Hareketleri & Döviz Baskısı
+++++++++
Mevduat getirisi ve makro yavaşlama, birbirinden bağımsız değil; sermaye hareketleri ve döviz oynaklığı ile iç içe geçmiş durumda. Yüksek faiz, yabancı sermayeyi çekebilir; fakat o sermaye “kısa vadeli sıcak para” ise, piyasanın kırılganlığı artar. Birkaç ters rüzgâr, yüksek faizli sermayeyi bir gecede çıkarabilir, kuru fırlar, finansal piyasa çalkalanır.
Ayrıca döviz kuru baskıları, ithalata bağımlı girdilerden üretim maliyetlerine, enerji fiyatlarından borç servis maliyetlerine kadar zincirleme etkiler taşır. Yüksek döviz kuru, yerli üretimi zorlar; ithal maliyetleri yükselir; enflasyon yukarı tırmanır. Bu da faiz-getiri denklemine yeni bir ağırlık bindirir.
Dolayısıyla “mevduat getirisi yüksekmiş, tamam” demek, görüntüye kapılmaktır. Asıl soru —bu getiri istikrarlı mı? Dış şoklara dayanıklı mı? Reel anlamda koruyucu mu? Ne zaman sermaye kaçabilir, ne kadar pahalı borç yüküne dönüşür?
++++++
Bir Uyarı: Rakamlar Siyasetin Elinde Oyuncağa Dönüştüğünde
+++++++
Veri ve rakamlar, nesnel olmalıdır; ama siyasetin dokunuşuyla “algı stratejisi”ne dönüşebilir. Rakamlar bazen eksik sunulur, zaman zaman manşet verilerle yanıltma yapılır. Örneğin, mevduat getiri oranı %41,85 diye verilirken; stopajın etkisi, enflasyonun gölgesi, dönemsel düzeltiler üzerinde durulmaz. Büyüme verileri “yıllık bazda” verilir, ama mevsimsel düşüşler, mevsim etkileri göz ardı edilir.
Bu yüzden kamuoyuna yön veren söylemler kadar, bu söylemleri sorgulayabilmek önemlidir. “Yüksek faiz” vurgusu yanıltıcı olabilir; “büyüme hızlanıyor” temennisi kök veriye bakılmadığında hayal kırıklığına dönüşebilir. Toplum, yalnızca sesine erişeni değil —verinin çarpıcılığına danışabilmeli.
+++++++
Çözüm Önerileri: Çıkış Yolu Nereye?
+++++++
1. Reel Faiz Hedeflemesi: Mevduat veya kredi faizleri, enflasyon beklentileriyle uyumlu olmalı; sadece nominal değerlerle övünmek yanıltıcıdır. Reel faiz pozitif olmalı, kamu ve özel sektör bunu hesaplayarak karar koymalıdır.
2. Büyümeye Dayalı İvme: Sürdürülebilir büyüme için üretime, inovasyona ve teknolojiye yatırım şarttır. Dış borç yükü yüksek projelere dayalı büyüme değil; katma değeri yüksek, yerli kaynaklarla desteklenen büyüme modeli hedeflenmeli.
3. Sermaye Dengesi ve Döviz Rezervi: Kısa vadeli sermayeye bel bağlamak yerine, yabancı yatırımın yapısal hale gelmesi; dış açıkların dengelenmesi; rezerv yönetiminin sağlam olması gerekir. Döviz kuru manipülasyonlarına değil, güçlü temellere dayalı kuru dengeye ihtiyaç var.
4. Veri Saydamlığı ve Hesap Verebilirlik: Makro veriler açıkça sunulmalı, manipülasyondan arındırılmış olmalı, halkı yanıltacak dil oyunlarından kaçınılmalı. Ayrıca, plan ve uygulama arasındaki farklar kamuoyu önünde izlenebilir olmalı.
5. Toplumsal Güvenin Tamiri: Ekonomik politikalar, yalnızca teknokratik manevralarla değil; halkın güvenini kazanacak dürüst adımlarla desteklenmeli. Söz vermek kolaydır; işi yapmak, hesabını vermek zor iştir.
-------------------------
Sonuç olarak: Bir ülkenin ekonomisi, yalnızca yüksek getiri vaatleriyle değil; bu vaatlerin sürdürülebilirliğiyle, halkın alım gücünü koruyabilmesiyle, makro dengeleri gözetebilmesiyle ölçülür.