Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Yargı kararlarına güvenen saf mı?

Maşallah; Allah nazardan saklasın; memleket dahilinde çok güzel şeyler oluyor. ‘Ananas’ paylaşımında çıkan arıza yüzünden ’koalisyon’dışına itilen ‘gizli ortak’ tarafından servis edilen ses kayıtları, Türkiye’nin 12 yıldan beri ‘nasıl bir zihniyet’ tarafından yönetildiğine dair oluşan ‘sis perdesini’ iyice araladı.
Kayıtlardan anlaşıldığına göre, iktidarın başındaki zat, dönemin Adalet Bakanı’nı arayarak mealen şu talimatı veriyor:
- “Hani bir dosya konuşmuştuk ya daha önce. Davanın duruşması şu gün olabilir. SPK’daki bağlantıları araştırın, davayı yakın takibe alın. Aman ihmale uğramasın, yazık olur. Kesinlikle bunların mahkûm olması lazım.” 
Sesin sahibi olduğunu bizzat birinci ağızdan itiraf eden hazret, yargının geldiği son noktayı görüp dehşete düşenlere aynen şöyle karşılık veriyor:
“Adalet Bakanıma, davayı yakından takip et dememden daha doğal ne olabilir ki?” 
‘Hukuk devleti’ ilkesini açıkça ayaklar altına alan bu akıl almaz tutum, ister istemez hemen şu soruyu akıllara getiriyor:
“Hükümetin başı, bugüne kadar acaba başka ‘hangi davaların’ yakından takip edilmesi için talimat vermiştir?
Davaların akıbeti ne olmuştur?” 

***

‘Yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs’ başlığını taşıyan Türk Ceza Kanunu’nun 277’nci maddesi aynen şu hükmü içeriyor:
 “Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevini yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” 
Yasa hükmü, herhangi bir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açık ve net.
Sokaktaki sıradan bir vatandaş yukarıdaki ses kaydının muhatabı olmuş olsaydı eğer, şimdiye kadar çoktan kodesi boylamıştı bile.
Habire ‘saf’ yerine konan güzel yurdum insanları şimdi şu sorunun cevabını arıyorlar:
“75 milyon insanın gözlerinin içine baka baka alenen itiraf edilen bir ’suç eylemi’karşısında Cumhuriyet savcıları ne yapıyorlar?
Neden harekete geçmiyorlar?” 

***

Geçemezler, çünkü ne yazık ki yargıda ‘vicdanının’ sesini dinleyip ‘inisiyatif’ kullanabilecek bir tek hukukçu bırakmadılar?
Son düzenlemenin ardından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, ‘bağımsız’ kimliğinden tamamen uzaklaştırılarak bütün atamaların ve terfilerin doğrudan Adalet Bakanı tarafından yapıldığı bir ‘siyasi organ’ haline dönüştürüldü.
Genel Sekreter ve Teftiş Kurulu Başkanı iktidar tarafından atandı, tetkik hakimlerinin ve müfettişlerin çoğunluğu ‘iktidara yakın’  kişilerden oluştu.
Aynı şekilde, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay, bizzat iktidarın başı tarafından son şekli verilen listelere göre yeniden yapılandırıldı.
Binlerce hakimin ve savcının yerleri değiştirildi, yetmedi binlerce kişi apar topar avukatlıktan ‘hakimliğe’ geçirildi.
Yargı artık iktidarın ‘arka bahçesi’ haline gelmiş bulunuyor.
Peki böyle bir ülkede ‘yargı kararlarına’ güvenmek ne kadar doğru olacaktır?
Hukukun ‘askıya’ alındığı, hakimlerin, savcıların, avukatların ’linç’ edildiği, yürütmenin başının ‘yargı kararlarını’ tanımadığı bir ortamda, yargı tarafından verilecek bir karar hukuk literatüründe ‘yok’ hükmünde değil midir?

***

‘İleri demokrasi’ adı altında ‘seçim sandıkları’, ülkeyi idare edenlerin ‘pisliklerini’ aklamak üzere ’çamaşır makinesine’ dönüşmek üzere.
Kişilerin ‘suç işleyip işlemediklerine’ dair nihai kararı artık ‘hakimler’ değil, ‘seçmenler’ verecek.
‘Üstünlerin hukuku’ sona eriyor diye mi buyurmuştunuz?
Alın size ‘hukukun üstünlüğü’.

Yazarın Diğer Yazıları