Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Bir garip referandum

Neye “evet” neye “hayır” diyeceğimizi bilmediğimiz garip bir referandum için sandık başına gidiyormuşuz. Gidiyormuşuz diyorum çünkü memleketimizin büyük çoğunluğu gibi referanduma katılmaya hiç niyetim yok.

Demokrasinin, çoğunluğun azınlığa hükmetmesi olmadığı gibi, azınlığın çoğunluğa hükmü hiç olmadığını şimdi ilk mektep çocukları bile biliyor. “Ben yaptım oldu” dayatması ile kimsenin haberi olmadığı sandığı vatandaşın karşısına koymaktaki amaç nedir? Bu garip referandumdan kazançlı kim çıkacaktır? Sözkonusu kazanç ne olacaktır? Durup dururken birilerine rant sağlamak, siyasi destek sağlamak amacıyla dayatılan bu referandumun kararını kimler aldırmış, sonra da kimlerin hesabına ters düştüğü için vazgeçilmiştir? Gibi yüzlerce soruyu ardı ardına sıralarsak kafalarımız iyice karışacak. Bu yüzden bu garip referandumu yok sayıp oturduğumuz yerde oturmalı mıyız?
Türk insanının hafızasının zayıf olduğunu iddia edenlere oldum olası katılmadım. Aksine balık hafızalı diyenlerin sözlerini kendi adıma hakaret saydım. Hiç ibret alınsa tekerrür eder miydi deyişine güvendiğim için sürekli geçmişle mukayese yaptığımdan çok ta eleştirildim. Zaman kaybı, zihni yorgunluk gibi bahenelerin ardına sığınmadan okuduklarımdan ziyade yaşadığım referandumları gözlerimin önüne getirmeye çalıştım.

Darbenin üzerimizden silindir gibi geçtiği dönemde 12 Eylül’ün 1982 Anayasasının referandumunu dün gibi hatırlıyorum. ABD’nin “Bizim çocuklar” diye tarif ettiği Kenan Evren, Türkiye’nin bir çok ilinde mitingler düzenleyerek yeni anayasanın faziletlerinden kendi uslubunca bahsederek vatandaştan “evet” oyu istemişti. Tankların gölgesinde, süngülerin ucunda ve en önemlisi basında uygulanan ağır sansüre rağmen yüzde dokuzluk bir kitle “hayır” diyebilme cüretini  göstermişti. Adı geçen referandumun sayımlarının ne kadar sağlıklı olduğunu tahmin edebilenler için bu yüzde dokuz bile çok ciddi bir rakamdı. Üstelik katılmayanlara ceza verileceği ilan edilmesine rağmen.
Ardından bir de siyasi yasakların kalkıp kalkmayacağına dair bir referandum daha yaşadık. Turgut Özal’ın neredeyse köylere kadar gittiği, Güneş Taner’in ünlü “No” tşörtü giydiği meydanlarda dini meslek haline getirenler “Hayırda hayır vardır” fetvası bile yayınlamışlardı. Ama darbenin hapishanelere tıktığı siyasileri vatandaş bağrına basıp kendi vicdanlarında beraat ettirdi ve yasaklar fazla bir farkla olmasa da kalkmış oldu. Ancak bu referandum için yine meydanlara inilmişti. Vatandaşa neye evet, neye hayır diyeceği uygun lisanla anlatılıp, iradesini yansıtması istenmişti. Nitekim rekor sayıda katılım olduğu için kimse itiraz edememiş, sandıktan çıkanlara boyun eğilmişti.
Bugünkü referanduma gelince... 22 Temmuz seçim sonuçlarının en önemli etkenleri Cumhurbaşkanlığı seçimi değil miydi? Köşke dilediği adayı çıkaran AKP’nin hedefine ulaşmasına rağmen bu referandumdaki ısrarı sadece sarhoşluğundan ayılmadıkları zaferlerini taçlandırmak değil elbet.
Asli hedefleri olan Çankaya Köşküne Recep Tayyip Erdoğan’ı çıkarmak için formaliteyi yerine getirmekten başka nedir?

3 Kasım 2002’de milletvekili adayı dahi yapılmayan Erdoğan nasıl  muhalefetin desteği ile Siirt’ten vekil seçilip, Başbakanlık koltuğuna oturtulduysa bugün oylanacak referandumun kılıfı ile uygun bir zamanda Köşk’e taşınacaktır.

İşte bu uzun vadeli planın farkına varamayan mevcut muhalefetin basiretsizliği yüzünden önümüze dayatılan sandığın meşruiyeti uzun süre tartışılacaktır.

Son söze gelince, dünyanın birçok ülkesinde böylesi oylamalarda katılım en az yüzde elli olması gerekirken, bugünkü oylamada toplam seçmenin yüzde yirmisinin oy vermesi geçerli sayılacakmış. Bunun adına da demokrasi diyeceklermiş.

Lafa gelince demokrasi, AB normları gibi lafları ağızlarından düşürmeyenler bakalım belediyelerin ücretsiz taşımalarına rağmen katılımın yüzde 50’nin altında olmasına ne diyecek

Yazarın Diğer Yazıları