Benim de dileğim budur!

Hani, ne yalan söyleyeyim…

Aklımdan geçen çok güzel şeyler paylaşmak istiyorum…

*

İnsana dair…

Memlekete dair…

Memleketimin derelerine…

Irmaklarına…

Otlarına…

Böceklerine dair.

*

Hele de insanına dair bir şeyler yazmak istiyorum…

Onun umudunun peşinden nasıl koşacağına dair…

Hayallerine dair…

Aşklarına dair…

Güzel şeyler yazmak lâzım ya, inanın bulamıyorum.

Güzel şeyler nerelere saklanmış, nasıl kaybolmuş bilemiyorum.

O nedenle de yazamıyorum.

*

İnsanların yüzlerinde tebessüm kaybolmuş.

Yani insanlar sadakadan mahrum kalmışlar.

Ya da mahrum bırakmışlar sadaka verecek tebessümleri bile alınmış yüzlerinden

Oysa Peygamber Efendimiz “Tebessüm sadakadır.” dememiş miydi?

“Birbirinize tebessüm edeniz” demiyor muydu?

*

O diyordu da bugün biz diyemiyoruz.

Niye?

Tebessümle birlikte şükür…

Şükürle birlikte yardımlaşma…

Yardımlaşmayla birlikte insan yanımız ne ara bizden çıkıp uzaklaştı da bir türlü onu bulamıyoruz.

*

Görüntüde insanız…

Gerçeğinde insan mıyız bilmiyorum.

Niye öyle diyorum?

*

Bilerek ve isteyerek…

Düşünerek ve planlayarak insan, insanı öldürüyor da ondan.

Hem de o kadar çok öldürüyor ki artık yüzümüzde Rabb-ı yasir dahi kalmamış.

Onun da olmadığı bir yüz kime nasıl tebessüm etsin ki?

*

O yüzün yüreği kararmışsa…

O yüreğin içinden merhamet söküp alınmışsa…

Adalet aranır olmuşsa…

Hak ve hukuktan çokça söz ediliyorsa, ama bir türlü ulaşılamıyorsa…

O yüzde nasıl tebessüm olur?

*

İnanır mısınız ben aklıma gelen her konuda neyin doğru neyin yanlış olduğunu karıştırdım artık.

İlişkiler konusunda karıştırdım…

İş dünyasında…

Siyasette…

Aile hayatında…

Anne-baba-çocuk ilişkilerinde…

Hiçbir şekilde bir yerde denge kalmadı

Dengeleri bozduğumuzda sistem yara aldı…

Zedelendi…

*

Biliyorum, ‘İnsanlar sistemleri kurar, sistemler insanları yönetir’ de biz artık ne sistem kurabiliyor ne de birbirimizi yönetebiliyoruz.

*

Sahiden de televizyonlarda özellikle ev kadınlarının…

Hatta çalışan iş kadınlarının…

Emekli olan kadınlarımızın:

“Çok şey gördük de hiç de bu kadarını görmemiştik” demeleri yok mu, tüketiyor insan olanın yüreğini…

İnsan olanın boğazına düğümleniyor, o insanların nerelerden neler topladığını gördükçe…

*

Hani şimdi şükretmek lâzım deniliyor ya?

Burada şükrü kim edecek?

Akşamları pazar tezgâhlarından sebze ve meyve artıkları toplayanlar mı?

Yoksa hali vakti yerinde olup kendi dünyalarında kendi yağlarıyla yaşayıp gidenler mi?

Yani yaşayamayanlar mı?

Yaşatamayanlar mı?

Sadece nefes alıp verenler mi?

Hangileri şükür edecek?

Ve hangilerinin şükrü kabul olacak bilmiyorum ki!

*

Hani “Beddua, beddua edene dönermiş” deniliyor ya, hiç mi hiç inanmıyorum.

Hiçbir insan durup dururken kimseye beddua etmez ki!

Kim acı çektirirse, acıyı çekenin elinden başka da bir şey gelmiyorsa, o da Yaradan’ına sığınarak:

Yarabbi bana bunca acıyı çektirenleri Sen görüyorsun. Sen de onlara çektir. Çektir ki bizim ne çektiklerimizi onlar da görsünler.” demesinler mi?

*

Ben de diyorum ki; bu dünyada kim kime acı çektiriyor…

Şu üç günlük dünyayı yaşanmaz hale getiriyorsa ve bunlar dünyanın neresinde varlarsa, Rabb’im onlara huzur vermesin.

Benim de dileğim budur.

*

İşte o nedenle ya, aklımdan geçen çok güzel şeyleri paylaşamıyorum.

İnsana dair…

Memlekete dair…

Memleketimin derelerine…

Irmaklarına…

Otlarına…

Böceklerine dair…

*

Yoksa benim ne işim olur beddua ile…

Kimin ne işi olur yürekleri yanmamışsa!..

Yazarın Diğer Yazıları