Bu borç adâletle ödenir ancak

Alevî okul müdürünün cezalandırılmasına ilişkin Sözcü''de çıkan o haberi okudukça insan ''millî birlik'' adına irkiliyor…

Kadıköy Neriman İrfan Akça Mesleki Eğitim Merkezi Okul Müdürü Metin Bila''yı görevden aldırmak için suç isnat ederek kurulan kumpas, mesajın yanlış yere gönderilmesiyle ifşa olmuş… Soruşturmayla görevli MEB Baş Müfettişi, marifetini yazdığı maili, yanlışlıkla Teftiş Kurulu''ndaki müfettişlere yazınca olay açığa çıkmış…

Habere göre Baş Müfettiş, yanlış adrese gönderilen söz konusu mailde şunları söylüyor: "Metin (Bila) Bey''in idareciliğinin sonlandırılması için elimizden geleni yaptık. Zaten, kendisi Aleviymiş bunu da gizleme gereği duymamış. Camiamıza uygun olmadığı aşikâr. Müdür Yardımcısı Cemile (Samancı) Hanım için mecburen aylıktan kesme cezası teklif ettik. Özellikle eşinin ''hizmet hareketine'' katkılarından biz de haberdarız. Fakat bunu mevcut şartlar nedeniyle çok dillendirmemek lazım. Olası itirazlarda işin bundan sonraki kısmı sizde artık…"

***

Bıkmadan tekrar etmemiz lâzım, mecburuz çünkü: 2010 referandumunun gizli öznesi ''Yargıdaki Alevî yapılanmayı kırmak''tı… Alttan alta bu fitne işlenmişti hep… Bu dille sözde ''Sünnî taassup'' o kampanyanın lokomotifi yapılmıştı… Oysa bu dil, ne büyük tehlike içeriyordu değil mi? Bugün çok daha iyi anlaşılıyor…

Ülkemizde nüfusun yaklaşık yüzde 20-25''i Alevîlerden oluşuyor... Kontenjan gibi asla değil ama kaba bir oranlamayla 15 civarında Alevî vali olması daha şık durmalıyken, sormak lâzım, bir tek Alevî vali atanmış mı? Yoksa neden yok ve bu yokluktan sağlıklı ve rızaya dayalı bir ''millî birlik'' çıkar mı?

Bakan, bakan yardımcısı, genel müdür, kaymakam vs. nedir oran? Sonra kardeşlik ve millî birlik edebiyatı!.. Etnik yoğunluklu ateşin kıyısındaki bir ülke, kendisini ateşten böyle koruyabilir mi?

Bir kere, işe girişlerde, istisnaî iş kolları hariç, mülâkat sistemi varsa, partizanlığın bu kadar yükseldiği bir dönemde asla adâlet olamazdı... Bu uygulama ihtiyaç sahipleri arasında içten içe öfkeyi biriktirirdi sadece...

Demokrasilerde, Alevîler de dâhil, hiçbir mezhebin, cemaatin, tarikatın veya bir başka grubun ''kamu imkânlarını paylaşma kontenjanı'' olamaz elbette... Buna karşılık bunların bazılarına paylaştırılıyor ve neredeyse ''özerk alanlar'' oluşturuluyorsa, bazıları da tamamen dışlanıyorsa, bu durum ileride doğabilecek sıkıntının kuluçkaya yatırılması demektir...

Ehliyet ve liyakatin ölçü olmaktan çıkıp, yakınlığın, partizanlığın, paranın en belirleyici referans olduğu düzenlerde millî birliğin sağlanabildiğine dair yeryüzünde tek bir örnek yoktur, olamaz da...

Millî birliği gerçekten arıyor musunuz? O zaman yokluğu da varlığı da adaletle paylaştıracaksınız... ''Klan''ınızdan olmayanlara ''öteki'' muamelesi yapmayacaksınız... Yakanızdaki rozetten çok daha büyük değerler olduğuna inanacaksınız ve kardeşliği orada arayacaksınız...

***

Ülkeyi yönetenlerin görmesi lâzım: Toplumsal kesimler arasındaki hoşgörü azalıyor, gerilim artıyor... Millî birliğimizin bu yönde törpülendiğini ve bunun artması durumunda dış etkiye açık biçimde düşmanlığa dönüşebileceğini fark etmek gerekiyor...

Farklı kesimlerin veya bireylerin, kendilerini ifade, temsil ve kamu imkânlarından faydalanma konularında ''adaletsizlik mağduru'' gibi gördükleri bir düzen, birbirine mesafeli ''toplumsal adacıklar''ın artmasına, aradaki yapay duvarların kalınlaşmasına ve birilerinin diğerlerine karşı husumet beslemesine yol açıyor...

***

Bu soruları dün sorduk, bugün de soracağız, yarın da… Etrafımızda ''mezhep kavgaları''nın veya ''mezhep kökenli ittifaklar''ın bölgeyi nasıl ateşe verdiğini ve bundan sonra da verme potansiyeli taşıdığını görebiliyoruz…

Türkiye bu anlamda, barış, kardeşlik ve huzur adına bir ''vaha'' olarak kalabilmeli… Alevîlere veya başka toplumsal kesimlere yönelik pozitif ayrımcılığı savunan yok ama negatif ayrımcılık da olmamalı… Millî birliğimizin en önemli unsurlarından birisi olan Alevîler, Maraş, Çorum ve Sivas gibi alçakça provokasyonlar sonucu yaşadıkları ağır travmaya rağmen bu sınavı -ezici oranda- hep başarıyla verdiler…

Kardeşlik hukukumuz onlara borcumuz olduğunu gösteriyor… O borç, hayatın her alanında uygulanacak ''adâlet''le ödenir ancak…

Yazarın Diğer Yazıları