Demirel, Ecevit ve Erdoğan yok birbirlerinden farkları

Demirel, Ecevit ve Erdoğan yok birbirlerinden farkları

1999’da Gölcük merkezli meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremde resmi rakamlara göre 17 bin 480 vatandaşımızı kaybetti.

Aradan geçen 24 yılda Türkiye’de hiçbir şey değişmediği gibi İmar afları verilmeye, kaçak yapılara göz yumulmaya devam edildi.

Bugün AKP iktidarı ve Erdoğan’ın söylemlerine baktığımızda “Büyük bir devletiz. Bu işin üstesinden geleceğiz. Yaraları beraber saracağız. Kimse devleti küçük düşürmeye çalışmasın vb. günü kurtarıcı söylemler ürettiklerini ve halka parmak salladıklarını görüyoruz.

Hatay’da yakınlarını enkazdan kendi imkanlarıyla çıkardıklarını, depremin üçüncü gününde yardımın gelmediğini belirten ve “devlet nerede?” diye soran vatandaşlara Erdoğan şöyle cevap verdi:

"Şu an itibarıyla Hatay''ımızda asker, polis, jandarma toplamda 21 bin 200 personel görev ifa ediyor. Bununla ilgili olarak da bazı haysiyetsiz, açık konuşuyorum, namussuz kişiler, kampanya yaparak ''Hatay''da biz asker, jandarma, polis göremedik'' gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar. Bizim askerimiz, jandarmamız, polisimiz şereflidir ama bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız

Böylesine büyük felaket dünyanın hangi ülkesinde yaşanırsa yaşansın görülebilecek aksaklıklar elbette bizde de yaşandı. Devletimizin bakanlık, kurum, sivil toplum, uluslararası yardım kuruluşuyla deprem bölgesine bir an önce ulaşmak ve çalışmalara başlamak için canla başla mücadele etmiştir.

Şu anda temsil ettiğim makamın gereği, milletimize olan saygımızın gereği deprem felaketini siyasi ranta dönüştürenleri elbette affetmeyeceğiz ama onların seviyesine de inmeyeceğiz. Çalışmaları değersizleştirmek için iftiraya, her türlü çirkefliğe sergileyenleri şimdilik biz de not ediyoruz”.

Diğer taraftan depremin çok büyük bir felaket olduğu ve dünyanın neresinde olursa olsun yıkımın engellenemeyeceği algısı vatandaşta oluşturulmaya çalışılıyor!

Peki bundan tam 24 yıl önce Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Bülent Ecevit’in deprem sonrası söylem ve tavırları nasıldı dersiniz?

Bugün AHBAP, Haluk Levent, Oğuzhan Uğur ve Babala ekibi gibi depremin ilk gününden beri yardım faaliyetlerinde bulunan kuruluşlar devlet erkanı tarafından hedef alınıyor.

99’da da ilk günden itibaren sahada olan, canla başla çalışan AKUT ve Nasuh Mahruki hedef alınmıştı MHP’li Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından.

Hedef alınanların ortak noktası halkın onlara hükümetlerden çok güvenmesi olmuştu!

Oturup hükümetler nerede hata yaptık? Vatandaşın sarsılan güvenini tekrar nasıl sağlarız diye düşüneceklerine vay efendim sen devlete rakip mi oluyorsun diyerek bu kuruluşlara ve isimlere saldırmakta!

Bugün AKP hükümetini eleştirenlere “birlik ve beraberliği bozucu. Fitneci” gibi yaftalamalar yapılırken 24 yıl önceki 99 depreminde tavır nasıldı dersiniz?

Gelin hep beraber o günlere gidelim…

99 depremi meydana geldikten sonra devlet arama kurtarma faaliyetlerinde ne yazık ki geç kaldı.

Enkaz altında yakını kalan, sokakta kalan vatandaş doğal olarak yanında devleti aradı ancak gerek koordinasyon sorunları, gerekse acziyet nedeniyle bu tam olarak sağlanamadı.

Doğal olarak vatandaşlar “devlet nerede” diye sormaya başladı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu eleştiriler karşısında ne dedi biliyor musunuz?

“Zaman suçlama zamanı değil. Buradaki olay 10 tane Erzincan, 10 tane Dinar demektir. Olay rastlanılmamış şekilde ağır bir olay. Kimden davacı olunacaktır? Depremden.. Çünkü yıkan depremdir. Deprem bir kenara bırakılıp devletten davacı olmanın hiçbir yararı yoktur. Kimseyi suçlamanın yararı yoktur”

Evet Süleyman Demirel, vatandaşlara devletten değil depremden davacı olmalarını söyledi!

Karadeniz fıkrası değil gerçek!

Bu sözü hem de “kimden şikayetçi olacağız” diyen bir depremzede kadının yüzüne karşı gözlerinin içine baka baka söyledi!

“Enkaz altında kalan benim canlarım” çıkışı yapan kadın tabi ki görevliler tarafından bölgeden hemen uzaklaştırıldı.

Aynı Demirel depremle ilgili olarak “Allah’ın takdiri” ifadelerini kullanırken “Hükümet yapabileceğinin en iyisini yaptı. Zaman suçlama değil, birleşme zamandır. Bu bir trajedidir. Herkes birlik olmalı” diyordu.

HERKES BİRLİK OLMALI!

Ne kadar da kulağa tanıdık geliyor!

Demirel yeni devlet binalarının çökmesine dikkat çeken gazeteciye ise, “ Bu işin resmisi sivili yok. Bu afet işidir. Akıl sır ermez” karşılığını veriyordu!

Yeri gelmişken dönemin gazetelerine yansıyan bir husustan bahsetmem gerekiyor.

Milliyet Gazetesi köşe yazarı Meral Tamer’e Profesör Yücel Kanpolat tarafından gönderilen faksta 1992 Erzincan depreminde yıkılan SSK Hastanesi’nin müteahhidinin Süleyman Demirel olduğu belirtiliyor.

Aynen aktaralım:

“Erzincan depreminde tamamen yıkılan SSK Hastanesi’nin ilk müteahhidi Demirel’dir. SSK Hastanesi yerle bir olduğunda yanındaki bina sapasağlamdı. 1964’te AP genel başkanı olunca inşaat işlerini devretti. Dolayısıyla proje ve temel Demirel’e aitti. Ayrıca Demirel’in inşaatı devrettiği kişinin gizli kar ortağı ve tanıdığı olmaması düşünülebilir mi? Böyle karlı bir işi karşılıksız devreder mi?”

Demirel yıkılan hastanenin ihalesini kabul ederken 1964’te siyasete girdiğinde inşaatı bir şirkete devrettiğini açıklıyor ancak şirketin ismiyle ilgili bilgiyi paylaşmıyor nedense!

Zaten aynı Demirel 1983 Erzurum depreminde mühendisliğini yaptığı binanın yıkılması karşısında şu ifadeleri kullanmıştı:

“O bina 35 yıl ayakta durdu diye kimse takdir etmiyor da niye yıkıldı diye herkes eleştiriyor”

92 Erzincan depreminde DSP Genel Başkanı olan ve depreme müdahaleyi “Organizasyon bozukluğu” olarak nitelendiren depremle ilgili yayınlar nedeniyle basına getirilen sansüre ses etmeyen Ecevit 99 depreminde ne açıklama yaptı dersiniz?

Devletin kurtarma çalışmalarında acizlik gösterdiği yönündeki soruya Ecevit aynen şu karşılığı veriyor:

“Bazı çevrelerin, bir kısım medyanın devleti acz içinde göstermesi, devlet görevlilerinin moralini bozuyor. Devlet görevlileri canla başla çalışıyor. Onların moralini bozmaya kimsenin hakkı yok. Bu insanlık ve dünya tarihinin en ağır felaketlerinden biridir. Bizim kendi tarihimizin en ağır felaketlerinden biri kanısındayım. Başlangıçta ilk iki gün rastlanan engeller aşıldıktan sonra çalışmalar bütün hızıyla devam ediyor.

Ecevit ilk iki gün devletin çalışmalarda gecikmesini itiraf ederken yardımların gecikmesinden yolları tıkanmasını sorumlu gösteriyordu!

Cumhurbaşkanı ve Başbakan bunları açıklarken devlet bakanı Mustafa Yılmaz, “Elin adamı Amerika’dan geliyor. Ankara mı uzak Amerika mı” diye isyan ediyordu.

Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ise, “Türkiye Sivil Savunma alanında iyi sınav veremedi. Bu konu masaya yatırılmalı” açıklamasını yapıyordu.

24 yılda yaşadığımız iki büyük felaket ve hükümet yetkililerinin benzer açıklamaları.

Demirel, Ecevit veya Erdoğan sadece isimleri farklı, afetlere karşı zihniyetler hep aynı!

Eminim daha eskilere gitsek onların da zihniyeti aynı çıkacaktır!

Afetlere karşı bu bakış açısı değişmediği sürece bizim daha çok canımız yanar, 10 gün sonra her şeyi unutur, imar afları çıkarmaya, kaçak yapılara göz yummaya devam eder ve yeni felaketlere kapı aralarız!

Yazarın Diğer Yazıları