Hak, hukuk, adalet; Sinan Ateş

Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi Hareket...

ALPARSLAN TÜRKEŞ

1978 yılında ülkücüler Pol-Der’li polisler tarafından gözaltına alınıp, işkenceler ile sorgulanıp mahkemelere sevk edilirken, sokaklarda duvarlara yazıyor, her yerde bu sloganı tekrar ediyorduk; “Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi Hareket...”

12 Eylül 1980 tarihine geldiğimizde “hak, hukuk, adaletin” ne anlama geldiğini işkence tezgâhlarında suçlar kabul ettirilerek tutuklandığımızda, yaşayarak öğrendik.

12 Eylül 1980'deki askerî darbe, Türkiye'nin siyasi ve sosyal yapısını derinden etkileyen bir olaydı. Bu darbe, ülkedeki siyasi partilerin ve örgütlerin faaliyetlerine son verdi. Çok sayıda kişi tutuklandı, yargılandı, işkence gördü ve hatta öldürüldü. Ülkücü Hareket, darbe öncesindeki dönemde aktif bir rol oynamış milliyetçi bir hareketti ve darbe sonrasında da bu hareketten birçok kişi tutuklanıp, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı.

"Hak, hukuk, adalet" sloganı, ülkücüler tarafından sıkça kullanılan ve adaletin sağlanması, hukukun üstünlüğünün korunması ve bireysel hakların savunulması gerektiğine vurgu yapan bir ifadedir. 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başındaki politik çatışmaların ortasında bu sloganın tekrarlanması, toplumsal adalet taleplerini ve siyasi mücadelenin temel ilkelerini yansıtıyordu.

12 Eylül darbesinin ardından yaşananlar, birçok kişi için "hak, hukuk, adalet" kavramlarının önemini ve savunulmasının gerekliliğini pekiştirdi. Tutuklamalar, uzun süren yargılamalar, işkenceler ve haksız mahkûmiyetler, adaletin öneminin altını çizen acı tecrübeler olarak hatırlanmaktadır. Bu dönemi yaşayanlar için "hak, hukuk, adalet" sadece bir slogan değil, aynı zamanda yaşadıkları zorluklara karşı bir direnişin ve adalet arayışının simgesi hâline gelmiştir.

12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinde, birçok ülkücü değişik suçlamalar ile yargılansa dahi bu yargılamalardan kaynaklı hiçbir suçlama, Ülkü Ocakları ve MHP'ye asla bulaşmamış, yapışmamıştı.

Bu yargılamalardan dolayı başta Başbuğ Alparslan Türkeş olmak üzere, Muhsin Yazıcıoğlu ve bütün Ülkü Ocaklı yöneticiler beraat etmişlerdi.

O günlerden bu yana kamuoyunda Ülkücüler suç örgütü değil, vatan için bedel ödeyen “vatanseverler” olarak, Türk milleti ülkücüleri ve milliyetçileri kendisi için, Türk devletinin geleceği için, canından bile fedakârlık yapan vatanseverler olarak tanıdı, bildi ve bağrına bastı…

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş cinayeti ile beraber, yıllarca bedeller ödeyerek biriktirdiğimiz her sevgi, her doğru kendi ellerimizle yıkılmaktadır!

14 aydır devam edip, şimdi milletin gözü önünde Sinan Ateş cinayetinin soruşturmasının geldiği yer hiçbir Türk vatandaşının, hiçbir insani duygunun kabul edebileceği bir yer değildir. Yüzlerce yargılamaya rağmen bir bayrak gibi görüp, koruduğumuz değerlere açıkça kan bulaştırılmaktadır.

Aynı zamanda bir hukuki garabete, hukuki faciaya dönüşen dosyadan bazı kişiler tefrik edilerek; başka bir soruşturmaya konu edilerek; dosyadaki sis perdesinin devam ettirilmek istendiği anlaşılmaktadır!

Bir taraftan hazırlanan iddianamenin bu alçak suikastı, olayın görünen faillerin dışında hiçbir yere bulaştırmama çabası(!) göze çarparken, diğer yanda isimlerini bilmediğimiz zanlıların tefrik edilerek soruşturmaya devam ettirilmesi ile konunun “kamuoyunda tartışılması engellenmek mi isteniyor?..” duygusuna kapılıyoruz! Çünkü tefrik edilen dosyada gizlilik kararı devam ediyor!

Ortaya çıkan maddi deliller ve ağır cezaya intikal eden yargılamaya baktığımız zaman ise, siyasi baskının çok açık bir şekilde yapıldığı görülüyor, anlaşılıyor…

Saklanmak istenen bütün maddi gerçeklere rağmen, (infazı açıkça yapıp, sonuçlarını saklamaya çalışmak nasıl bir zekânın ürünü!) o kadar fütursuzca bir infaz gerçekleştirilmiş ki; torbacı tetikçi için neredeyse makam araçlarını bile tahsis eden, kendisini dokunulmaz zanneden bir yapı oluşmuş! Bu yapının siyaset eli ile korunması karşısında mutlaka adalet duygusu galip gelmeli, vicdanlar harekete geçmelidir.

Hak, hukuk, adalet, Milliyetçi Hareket'ten; torbacı tetikçilere “Genel Başkanını infaz ettiren” yapıya gelmek! Ne acı…

Böylesine kahredici bir hikâyenin her bir parçası(!) hukuku eğip/bükerek, bugün güçlü sandıkları siyaset tezgâhlarının arkasına saklanarak hesap vermekten kurtulamayacaklarını mutlaka anlayacaklardır. Devlet tam da bunun için vardır…

Sindirmeye çalıştığınız hukuk er/geç Türk Milleti’nin maşeri vicdanında harekete geçecektir.

Dün uğruna nice canların feda olduğu, nice hasretli zamanların gözyaşı ile bayraklaşan Ülkülerin, ülkücülerin vicdanı; mazisini yok sayan, mazisinin destansı direnişini açıkça kirleten bu alçak cinayeti ve bütün faillerini mutlaka mahkûm edecektir.

Hak, hukuk, adalet...

Yazarın Diğer Yazıları