Hangi kardeşlerimiz?

Barış Pınarı Harekâtı tahmin edilenden fazla sonuç doğuracak gibi…

İlk zayiat Rabia'da oldu… 'Din kardeşlerimiz'den destek yerine 'kınama' çıkması, bundan böyle yeryüzündeki herhangi bir olayı yorumlarken 'dört parmaklı' pencereden bakmayı ve halka benimsetmeyi zorlaştıracak…

Çünkü onların her meselesinde en önde olmayı benimseyen Türkiye, kendisiyle ilgili ilk sınavda adeta satıldı ve yalnızlığa terk edildi… Bu travma çok uzun süre iç kamuoyunda kendisini gösterecek…

Anlatmaya çalışıyorduk: Din kardeşliği önemlidir ama her şey demek değildir…  Hz. Peygamber'in vefatından sonra birbirine kılıç çeken ashabın olması ve bunların arasında cennetle müjdelenenlerin bulunması bir gerçekken, çözüm sürecinden, sığınmacı Suriyeliler meselesine kadar her konuyu 'din kardeşliği' ile çözmeye kalkışmak dünya pratiğine aykırıydı… Bu durum artık tartışma konusu bile olamayacak…

***

Kimi oda, dernek, birlik, sendika ve baroların 'demokrasi' ve 'özgürlük' anlayışlarının nerede başlayıp nerede bittiği anlaşıldı… Terör örgütlerine nasıl lojistik sağladıkları, terör örgütüyle devlet arasında bir tercih yapmaları durumunda hiç düşünmeden terör örgütünü destekledikleri tekrar tescillendi…

Bu yapıların zaman zaman giydikleri 'demokrat' kimliğinin tamamen aldatmacadan ibaret olduğu, hukuktan sadece teröristlerin hukukunu anladıkları bir kere daha ortaya çıktı… Bu gerçek hiç değişmeyecek…

***

Daha önce de anlatmaya çalıştık: Biz dünyayla bilimde, sanatta, sporda, kültürde rekabet edemedik... Ama onları fersah fersah geçtiğimiz bir alan var... O da 'sözde aydın ve sanatçı alçaklığı'... Dünyanın kendi değerlerine en yabancı, devletine en soğuk, milletine ve onun değerlerine karşı en mesafeli 'kalifiye aydınlar' bizden çıktı...

Millete suikastlerde hep sessiz kaldılar… Bir terörist, cezaevinde 'sahte açlık grevi' yaparken ortalığı ayağa kaldırdılar... Bir şehit çocuğunun başını okşamadılar ama yaptıklarıyla ideolojik yakınlıkla namluları okşadılar... En şerefsiz olanları, teröristleri 'özgürlük savaşçısı, devrimci' gibi görürken, nispeten daha az şerefsiz olanlar ise devlet ve terör örgütünden söz ederken 'iki taraf'tan deyip durdular...

Devletin fonlarından beslenen mâlûm sanatçılar, aydınlar, akademisyenler... Teröre karşı tıpkı İspanya/Madrid örneğinde olduğu gibi 'amasız'  bir cümle kurup, topyekûn bir yürüyüş düzenlemeyi akıllarına getirecek kadar namuslu davranmadılar… Maalesef bu gerçek de hiç değişmeyecek…

***

Ve Suriyeli sığınmacılar meselesi… Cumhurbaşkanı Erdoğan, baskıyı arttıran Batı dünyasına karşı, kapıları açmaktan söz ediyor…

Türkiye, boydan boya 'sığınmacı toplama kampı'na dönüşmüş durumda… Ülkeyi yönetenler, içeriyi 'ensar-muhacir' klişesiyle ikna etmeye çalışırken, sayısı tam olarak bilinmeyen milyonlar Batı'ya karşı koz olarak kullanılıyor… Doğu'dan ve Ortadoğu'dan Batı'ya geçiş için en büyük koridoru oluşturan göçmenlerin 'Türkiye barajı'nda tutulması Batı açısından çok önemli ama bu insanların Türkiye'deki artan varlığı da toplumsal tepkiye yol açıyor…

Son gelişmelerden sonra ülkedeki göçmen varlığını savunmak ve bunu 'insanî' veya 'İslâmî' zemine oturtmak, savunanlar açısından pek de kolay olmayacak… Büyük çoğunluğu mağdur ve masum olan bu insanların vatanlarına gönderilmeleri için belki de Şam rejimiyle anlaşma yolundaki kamuoyu baskısı artacak… Böylece birkaç ayda tamamlanması, Emevi Camii'nde Cuma namazıyla sonuçlanması beklenen zavallı siyasetin de iflası ilân edilmiş olacak…

***

Dileriz, kimse bu harekâttan iç politikaya yönelik sonuçlar çıkarmaya kalkmaz ve millî birliğimize onulmaz zararlar vermez… Çünkü bu, cephe kayıplarından daha ağır sonuçlar doğurur… Dünyada 'din kardeşlerimiz' ve 'müttefiklerimiz' tarafından hatta kimi 'kan kardeşlerimiz' tarafından bu kadar yalnız bırakılmışken, bir de buradan yara almayalım…

 

Yazarın Diğer Yazıları