Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Harmandaki öküze yeme denebilir mi?

Memleket sanki 'harman' yeri; mevsim adeta 'hasat' zamanı. 
Allah nazardan saklasın, hani ortaya çıkan 'mahsul' de fena değil. 
Tarlalar altın sarısı başaklarla dolu, dalları meyve basmış, kovanlardan bal süzülüyor.
Sayın sayın bitiremezsiniz, son çeyrek asır içerisinde üzerine konmuş olduğumuz onca nimetleri.
Kulak asmayın sakın, bir takım bozguncuların "Tarım bitti, hayvancılık öldü, sanayi çöktü" şeklindeki yaygaralarına; işler gayet tıkırında.
'Tek göz oda' evlerden, 'tripleks' villalara terfi etmedik mi? 'Abonman biletinin' hesabını tutarken, 'ultra lüks ciplere' kurulmadık mı? 
Bu tabloyu görmememiz için bayağı 'kör', bir o kadar da 'nankör' olmamız gerekir.
Belki 'gelirin adil dağılımı' konusunda bir çıkış yapabilirsiniz; haklısınız, ama kimilerine üzümün 'salkımı', kimilerine ise 'talkımı' düşüyorsa bizim suçumuz ne?
Ne yapalım yani, millet asırlar öncesinden ölçüyü koymamış mı "Bal tutan parmağını yalar" diye?
Hadi onu bilmiyorsunuz, 'Düven süren öküzün yediğine bakılmaz' diye bir laf da mı işitmediniz? 
Eğer 'paylaşımda' bir 'adaletsizlik' görüyorsanız, bilin ki suç sizdedir.
Bir harmanda 'öküz' olmamakla zaten seçiminizi yapmışsınız. 
O yüzden sızlanmayı bırakın.
***
Bakın, milletin ekseriyeti, el birliğiyle her gün biraz daha 'sayısını çoğalttığı' öküzlerin geğirmelerine bakıp "Kendim ettim, kendim buldum" diye susuyor; 'parmak yalayanları' gördükçe 'lahavle' çekip 'utanma' belasına sesini çıkaramıyor.
Hoş vatandaş sesini çıkarmasa da 'harmandaki' durum ve 'düven sürüyorum' diye 'aksırıncaya', 'tıksırıncaya' kadar yemlenen öküzler, zaman zaman 'kendi mahallelerinde' bile küçük isyan kıvılcımlarına neden oluyor. 
Bir parça 'vicdan' ve iz'an taşıyanlar, ürkek, mütereddit ifadelerle "Bu işin kokusu çıkmaya başladı artık" diye serzenişte bulunuyorlar.
Birisi elleri titreye titreye, "Bu partide bir aşınma olacaksa, yolsuzluklar yüzünden olacak" cümleleri terennüm etmeye başlıyor.
Bir başkası adını koy(a)madan, fazla renk vermeden, dolambaçlı cümlelerle "Vatandaşlar yer yer hükümeti, yerel yöneticileri, milletvekillerini de eleştiriyorlar" diye kalem oynatıyor. 
Tabii vatandaşın derdi neymiş, niye eleştiri yapılıyormuş işin o faslı es geçiliyor. Malum, millet bu konuda da 'kol kırılır, yen içinde' düsturunu koymuş. 
Ama ne yazık ki sokak fokurduyor.
***
Vaziyet bütün çıplaklığı ile ortada olsa da bir kez 'yolunu' şaşırdı mı insan, 'hatayı' kabullenmek nefse ağır gelir; zorlanır olana bitene ad koymakta.
'Kendi safında' yer tutanlar bile sorgulamaya başlar paranın, makamın, paranın baş ördüğü çorabı:
- "Parayı bulan erkekler, neden ilk önce karılarını değiştirmeye yelteniyor?"  
Psikanalistlerin elbette buna bir cevabı vardır, fakat esas olan 'toplumun' cevabıdır.
Şöyle sokağa inilip de vatandaşa mikrofon uzatılsa muhtemel cevap şu olacaktır:
- "Harmanın gediklisi olan bu besili öküzleri bir yastığa baş koydukları eşlerinden daha iyi kim tanıyabilir yahu? Onca herzeden sonra, o zavallı kadınların yüzüne bakacak halleri mi kalıyor ki?" 
İnsan elbette bir takım zaafları, beklentileri, yarına dair umutları olan bir varlıktır. 
Kim kalkıp da 'hatadan', 'günahtan' azade olduğunu iddia edebilir?
Amma velakin olanı biteni 'kol kırılır, yen içinde' safsatası ile halının altına süpürmeye çalışanlar, bir şeyi unutuyor.
Bugün artık şaibeli işler, kokuşarak ayyuka çıkmanın ötesinde, 'kurumsal' bir niteliğe bürünmüş bulunuyor.
Bunun elbette ki bir hesabı olmalı.
***
Binbir renkli 'hasat koalisyonunun' parçaları için en cari savunma, "Vallahi bizim o tarakta bezimiz yok" mealinde.
Doğru, herkesin öyle 'her şeyde' gözü yok; kimi 'paranın', kimi 'makamın', kimi 'bilmem nenin' üzerine konmanın peşinde.
Her biri, 'kendi ihtiyacı olan'ın eteğine yapışmış; 'öbürüne' göz yumuyor.
Bakalım mevsim ne vakit son bulacak.

 

Yazarın Diğer Yazıları