HERMES Mİ, KERMES Mİ?

Vakıf; yardımlaşma ve dayanışmanın kurumsallaşmış halidir. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” diye bir tavsiye var. Sahip olduğumuz imkânları, ihtiyacı olanların istifadesine sunmak insan olmanın gereğidir.

Gözümüzün beğendiğine, kalbimizin sevdiğine, elimizin kıyamadığına aşırı değer vermek günahtır. Bizlere emanet olarak verilen malı, ebedi hâle dönüştürmek mümkündür. Günümüzde bütün dengeler farklı bir şekil aldı. Gerçekten ucu ucuna yetiştirenler ve inanılmaz harcama yapanlar arasında izleyiciyim.

Allah’ın nasip ettiği maddiyatı, birbirleriyle yarıştırarak tatmin olmaya çalışan insan güruhuna şahit oluyoruz. Çocuğunu ne kadar sevdiğini, onu ne kadar pahalı bir okula gönderdiğiyle anlatmaya çalışanlar var. Farkında olmadan çocuklarına zarar veriyorlar. Kendi içlerinde oldukları maddiyat kıyaslamasına onları da sokuyorlar. Akıllara zarar okul ücretleri, çocuklara bonus olarak telafisi mümkün olmayan izler bırakıyor. Daha anaokulunda marka yarışı, saat, süs, telefon ve ana babalarının arabaları konusunda yarışa giriyorlar. Ailelerin hırsı olduğu gibi çocuklara sirayet ediyor. Tatminsizlik vücut buluyor. Keşke dışarıdan nasıl göründüklerini bilseler… Belki 100 çocuğun okutulabileceği bir parayı, sadece kendi çocuğunu şımartmak için okula veren bir sürü yetişkin… Hırs, kibir tohumları ve zavallı bir yarış.

“Bu konu nereden çıktı?” diyenler için anlatayım. Bir öğrencimin davetiyle gittiğim bir kermeste gördüğüm manzaralarla olduğum iriteyi paylaşma isteğimden çıktı. Güya yardım için ayarlanan bir veli birlikteliği… Satışa sunulan ıvır zıvırlar… Ortam şaka gibiydi. Gelenlerin takıları, marka kıyafetleri, estetikleri ve görsel yarışı beni hayrete düşürdü. Hırs gözle görülür mü? Görülüyordu. İnsanlar yoktu, hırslar vardı. Tavır, üslup, giyiniş; mütevazılıktan çok çok çok uzaktı.

O an onların çocukluklarını tahmin etmeye çalıştım. Geçmişlerinde varlık gördüklerini düşünmüyorum. Çünkü hazımsızlık kokuyordu. Bir dönem yokluk dönemiydi, hepimiz zorluk, yokluk yaşadık. Ama tırmalayarak kazanılan paranın hazmıyla, evliliği sayesinde hazıra konularak sahip olunan paranın hazımsızlığı arasında belirgin bir fark var. Çocuklarına kendi sahip olamadıklarını yığmak adına üstlerine oturmayan rollere bürünmüşlerdi. İnsanüstü çaba sarf ediyorlardı. Birbirlerine eleştirel bakışlar, kıskançlık… Tek tek sorsan hepsi şu cevabı verir: “Ben çok sadeydim, millet abartmıştı.” Emin misin? Yürüyen 16.000 dolarsın Çok özür dilerim ama içimde uyanan tek duygu: acıma. Allah korusun!

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe erişemezsiniz…” fermanı var. Hatta en değerli olandan vazgeçebilmek tavsiye edilmiş. Yetime neşe, muhtaçlara yuva, mazlumlara umut, hastalara teselli olabilmekte yarışılmalıdır.

“Kişinin kendi malı, ölümünden önce hayır yoluna harcayıp vakfettiği malıdır.”

Ecdadımız; inşa ettiği camiler, hastaneler, aşevleri, kütüphaneler, köprüler ve çeşmeler ile iyiliğin öncüsü olmuştur. Hayırla yâd edilecek nice eserler bırakmıştır. Malı geçelim, nice şehitlerimiz vatan ve mukaddesat uğrunda canını vermiştir. Böyle atalardan gelip, hiçbir işe yaramayan içi boş bir yarış için kendini paralamak bize yakışmaz.

“İnsanoğlu ‘Malım, malım!’ deyip durur. Ey insanoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya hayır yapıp ahirete gönderdiğinden başka malın mı var?”

Yazarın Diğer Yazıları