Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

‘Hukuk’ üzerinden ‘üstünlük’ kavgası

Haramzadelerin, hakim kılmaya çalıştıkları ‘hukuk’ üzerine tartışmalar, öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde daha da şiddetlenerek devam edecek. 
Oysa, bir zamanlar “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” göz boyaması ile yürüttükleri kampanya kendilerine ne kadar da prim sağlamıştı. 
Öyle ki, sıradan insanlar hukukta gerçekten ‘bir takım olağanüstü durumlar’ olduğunu ve bu yapının değişmemesi durumunda Türkiye’nin daha yıllarca ‘bir takım odakların sultasında’ kalacağı inancına kendini kaptırmıştı. 
Salt hukukun kendisi değil, ‘hukuksal kurumlar’ da bu anlayış çerçevesinde bir dizi operasyonlardan geçirildi. 
Yargı organlarında ‘mezhepsel yapılanmalar’ olduğu, bir takım kurumların ele geçirildiği, o kurumların ‘özgürleştirilememesi’ durumunda ülkenin asla ve asla ‘demokrasiye’ kavuşamayacağı tezi yoğun bir propaganda ile işlenip durdu. 
O dönem söylenenler ile HSYK ve ‘yargı kurumları’ için yapılan seçimlerin sonucuna bakarak, kimse şu soruyu sormadı:
- “Madem yargı işgal edilmişti de, seçimlerde neden esameleri okunmadı?” 

***

Tıpkı üniversitelerde ve diğer kamu kurumlarında olduğu gibi hukuk kurumları da birer ‘arka bahçe’ durumuna dönüştürüldü. 
Bir takım haklı itirazları dillendirenler, hatta ‘hükümet paralelinde’ hareket edenler dahi zaman içerisinde nasıl ‘ters köşeye’ yatırıldıklarını anladılar. 
Yapılanın sadece bir aldatmaca, iktidar ve yandaşlarına ‘yasal kılıf uydurma’ olduğunu görmekte gecikmeyip, adeta dumura uğradılar. 
Çok sonra öğrendiler ki bütün yapılmak istenen, Türkiye’nin yapı taşlarını ‘hukuksal kılıf’ ile yerinden oynatmak. 
Uyandıklarında çoktan ay bacayı savuşmuştu. 
Türkiye sözüm ona ‘üstünlerin’ hukukundan, ‘hukukun’ üstünlüğüne geçmek yerine, ‘sultaya’ ve ‘tek adama’ doğru pupa yelken yol aldı. 
‘Sorgusuz sualsiz’ evlerinden alınanlar, yıllarca cezaevinde yatıp da ‘suçlarının ne olduğunu’ öğrenemeyenler, önce ‘suç’ uydurulup sonra ‘delil’ kovalamacalar. 
Son 12 yılın neredeyse üçte ikilik bölümü aynen bu şekilde heba olup gitti.
‘Hukuk’ adına kaygılananların, ‘demokrasiye’ gölge düştüğünü söyleyenlerin hiçbiri kale dahi alınmadı.
Ve nihayet gemi ‘karaya’ oturdu. 

***

Bir zamanlar, HSYK’nın yapısını değiştirerek ‘mezhepsel yapılanmaya’ son vermekle övünenler, aradan çok fazla geçmedi, bu kez yargı içerisindeki ‘paralel yapılanmadan’ bahsetmeye başladılar.
Bir zamanlar, iktidar karşıtı herkesi kodese tıkarak ‘darbecilere’ ders vermekle şişinenler, şimdi buldukları her fırsatta ‘uzun tutukluluk sürelerinden’, ‘masum insanların cezaevlerinde oluşundan’ dem vuruyorlar.
Oysa bütün bunlar, kamuoyunda uzun uzun tartışılan ve ‘hukuk devleti’ ile asla bağdaşması mümkün olmayan haklı yakınmalardı. 
Söylenenlerin aynısı ‘yıllardan beri’ dile getiriliyor, ama kimse dikkate almıyordu. 
Ne zaman ki iş önce müsteşarlara, ardından bakan çocuklarına, oradan da kendi çocuklarına kadar uzadı, hükümetin başı işte o vakit vaziyete uyandı. 
Bir takım dolapların döndüğünü, birilerinin ‘hukuku siper edinip’ iş çevirdiğini anladı. 
Demek ki ‘hukukun üstünlüğü’ de bir yere kadarmış. 
Eğer o hukuk ‘müsteşarlar’ ve ‘mahdumlar’ üzerinden dolaylı olarak da ‘hükümetin başına’ dokunmaya başlıyorsa bir “dur” demek gerekiyormuş.

***

Sakın kimse yanılgıya kapılmasın.
Koparılan fırtınada gözetilen ‘hukuk’ falan değil, perde arkasında yürütülen bilek güreşinde ‘üstünün kim olduğunu’ belirlemek içindir. 
Kavganın ‘üstünü’ belirlemek için yürütülmesi, ‘Türk’e kefen biçmeye’ ant içmiş olan kutsal ittifakın ‘gerçek mukaddeslerinin’ aslında ne olduğu hususunda herhangi bir ipucu vermiyor mu sizce de?

Yazarın Diğer Yazıları