Neden "Ey Vatan" dedi Cemal Yeşil?

Şundan... O, 1915 yılında Kafkas Cephesi'nde şehit düşen Doktor Binbaşı İbrahim Hakkı'nın oğludur. 1900 yılında, babasının görev yaptığı Bağdat'ta doğmuştur, Diyarbakırlıdır ailesi. Annesini de babasının şehadetinden bir yıl sonra kaybetti Cemal. Ağabeyi de Irak Cephesinde şehit oldu. Ve küçük Cemal İstanbul'a gelip Erkek Lisesinde bir yıl okuduktan sonra, 1917'de askere alındı, 1918 yılında da yeniden açılan Mülkiye Mektebine girdi.  Cemal Yeşil, işte bu okulda henüz altı aylık bir öğrenciyken yaşadıklarının etkisiyle o her Türk çocuğunun çok iyi bildiği ya da bilmesi gerektiği "Mülkiye Marşı"nın sözlerini yazdı. Okuyalım önce o sözleri, bir hatırlayalım:

Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpar kalbimiz

Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz

Gül ki sen ne'şenle gülsün ay, toprak deniz

Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz

 

Bir güneştin bir zamanlar, ay kadar kaldındı dün

Dün bir ay'dın, sislenen boşlukta yıldızsın bugün

Benzin uçmuş bak, ne rüyadır bu akşam gördüğün

Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz

 

Beklesin Türk oğlunun azminde kuvvet bulmayan

Sel durur, yangın söner elbette bir gün ey vatan!

Süslenir oynar yarın, dün ağlayıp matem tutan

Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz

Cemal Yeşil, Cumhuriyet yıllarında önemli devlet görevlerinde bulundu, 1942 yılında Başbakanlık Müsteşarı oldu; 1947-1951 yılları arasında da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yaptı. 1967 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde o marşla ilgili anılarını şöyle anlattı:

"Mülkiye Marşı'na o kara günlerin gittikçe artarak yüreğimizde yer alan acısı ve acılığı ister istemez sinecekti. Marşın o zaman için aşırı iyimser görünüşü de delikanlılık çağının yenikliğe karşı direnme gücü ve aydınlık bir geleceğe özlem duygusu vermiş olacak."

Ben rahmetli Muzaffer Özdağ'dan bu törenle ilgili bir anısını dinlemiştim, CKMP (MHP'nin atası olan parti) adına katılmış, İsmet Paşa da oradaymış. Ayrıntıları unutmuşum, bu kadar diyeyim.

Evet, marşın bestesi de güzeldir, Musa Süreyya Beğ'indir.

Hadi haykıralım "Ey Vatan" diye! Güney Azerbaycan televizyonundaki bir programda "Başımızda vatan havası olsun" diyorlar, bunu da ekleyelim olur mu?

Terbiye dinî mi olmalı, millî mi?

Prof. Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Yeni Adam Dergisi'nde, Darülfünun heyeti ile birlikte yaptıkları bir ziyarette Atatürk'le bir konuşmasını aktarır uzun uzadıya.

Tartışma terbiyenin millî ya da dinî olması üstünedir. Baltacıoğlu der ki:

"Din sosyal bir kurumdur, realitede yaşamaktadır. Fakat devlet, onu, mekteplerinde öğretmeye mecbur değildir. Devlet terbiyesinin karakteri ancak laik olabilir. İnkılap maarifi laikleştirilmelidir."

Tartışma sabaha dek sürer. Fakat sonunda Cumhuriyetin Millî Eğitimi, Baltacıoğlu'nun dedikleri doğrultusunda şekillenir.

Atatürk'ten sonraki yıllarda ödünler verilir ve gele gele şuraya geliriz. Geçtiğimiz günlerde iktidar beslemesi o dinci sendikanın bir yetkilisi kalkar der ki: "Eğitim sistemimizden Kemalist dayatmalar artık çıkarılmalıdır."

Çok acı...

Yazarın Diğer Yazıları