Osmanlı döneminde aşıkların düzen eleştirisi -II-

Osmanlı döneminde aşıkların düzen eleştirisi -II-

17. yüzyılda vergi gelirlerinden yolsuzluk yaptığı için defterdar Seyit Feyzullah Efendi padişah emri ile idam edilmiş, 1803''te Paris''e elçi gönderilen Nişancı Halit Efendi, Eflak ve Boğdan''ı peşkeş adı ile haraca bağlaması ve padişah tarafından haraç alırken yakalanması üzerine idam edilmiştir. Ama bu idamların had safhaya varan yolsuzlukları önleyemediği görülmüştür.

18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında yaşayan önemli âşıklardan Ruhsatî''nin:

                Biraz ahvalimden yazdım varaka / Verirsen Ruhsatî atmaz ırağa

                Bir top bez isterim biraz nafaka / Ölürsem mezarda giyeceğim yok

deyişi, sömürücü egemen kesime karşı yoksul halkın durumunu sergilemektedir.

Ağır vergi yükü ve eşkıyanın baskısı karşısında halk isyana zorlanmış, 13. yy''dan itibaren yer yer direnmeler ve isyanlar baş göstermiş, 13. yy''da Baba İshak, 15. yy''da Şeyh Bedrettin, 16. yy ve sonrasında Şahkulu, Köroğlu, Bozoklu, Kalender Çelebi, Pir Sultan, Kozanoğlu, Elbeylioğlu vb. ya ezilen halkla ya da bireysel olarak baş kaldırmış, bu eylemlerin büyük bölümü aşıkların sazına ve sözüne yansımıştır.

16.yy''nin güçlü aşıklarından Nizamoğlu:

                Zulm ile doldu dünya yoktır huzura imkan / Ma''mur olan yerleri zalimler etti viran

biçiminde genel durumu dizelerine aktarmıştır. Halktan öşür, aşar ve cizye adları altında alınan ağır vergiler halkı inim inim inletmiş, perişan etmiştir. Bu perişanlık âşıkların dizelerinde sürekli yansıtılmıştır.

Osmanlılar döneminde uzun süren savaşlarda yıllarca asker olarak görev yapan halk, şehzadelerin, vezirlerin taht ve çıkar kavgalarında da düşman dışında birbirleriyle savaşmak zorunda bırakılmalarından bıkmış, pek çok insan karın doyurma ve insanca yaşama uğruna canlarından olmuşlardır. Düzenin bozulması, yol ve erkanın hiçe sayılması üzerine:

Hünkârım dünyaya gel eyle nazar / Duacı kulların ağlayıp gezer

Urumdan Acem'' e ismini yazar / Hani erkan hani yol padişahım             

diyen âşıklar, durumu açıklıkla dile ve tele dökmüşlerdir.

                Genellikle Alevi âşıkların dile getirdiği yolsuzluklara direnme Alevi-Türkmen halkı arasında başlamış gibi gözükse bile, bunlar Sünni kesimde de görülmüş hatta 1807''de III. Selim''in ıslahatlarından memnun olmayan din adamları ve esnaf Kabakçı Mustafa isyanına neden olmuştur. 1838''de Antep halkı padişaha, vergi ödeme güçlerinin kalmadığını bildirmiş, 1887''de Ankara esnafı tiftik keçisinden alınan vergiye itiraz etmiş, Osmanlı''nın son dönemlerinde de padişaha vergi vermemek için direnen Of halkının üzerine padişah tarafından on bin asker gönderilmiştir.  

18.yy''ye değin Osmanlı''ya karşı direniş şiirleri:

Sayılmayız parmak ile  / Tükenmeyiz kırmak ile

Başkasından sormak ile / Kimse bilmez ahvalimiz

dizelerinde olduğu gibi genel bir karşı koyma tavrı gelişmiştir. Bu dönemde:

                Çarh bozulmuş dünya ıslah olmuyor / Ehl-i fukaranın yüzü gülmüyor

                Ruhsatî de dediğini bilmiyor / Yazı belli değil hat belli değil

diyen Ruhsatî 19. yüzyılda çalkantılı bir dönem yaşayan Osmanlının durumunu sergileyen deyişleriyle gelecek kuşaklara birer vesika bırakmıştır.

Halkını derbentçi, tuzcu, çeltikçi, katrancı gibi çok sıradan vergilerle inim inim inleten Osmanlı, azınlıklara çok toleranslı davranmış, azınlıkları vergiden muaf tutmuştur.

Evliya Çelebi''nin kayıtlarında Eğin''de Çelebi Sultan Mehmet''in 300''den fazla Hristiyanı vergiden muaf tuttuğu, Ayvalık''ta bulunan Rum halkına vergi ayrıcalığı tanıdığı, Bursa''da yaşayan Ermenilerden öşür adlı verginin alınmadığı, II. Mahmut döneminde kapitülasyonların  sürekli hale getirilip Osmanlı toprakları Avrupalı tüccarların vergi vermeden cirit attıkları bir alan olduğu gerçeği de gözler önüne serilince Anadolu halkının serzenişlerini haklı görmek gerekmektedir.

Osmanlı''da azınlıkların yanı sıra din adamları ve imamların vergiden muaf tutulmaları da halk arasında ikiliğe yol açan unsurlardan biri olarak görülmektedir.

Pir Sultan, vezir ve memurlarının kişiliğinde Osmanlı yönetimini eleştirmiş,

                Yürü bre Hızır Paşa / Senin de çarkın kırılır

                Güvendiğin padişahın / O da bir gün devrilir.                   

biçimindeki söyleyişleriyle belli bir dönemde bozuk düzene karşı direnişin sembolü olmuştur.

Haksızlıklara dayanamayıp başkaldıran sazı, sözü ve eylemleriyle dikkatleri üzerine çeken bir aşık da:

                Köroğlu''yum kayaları yararım / Halkın kılıcıyım hakkı ararım

                Sultan padişahtan hesap sorarım / Uykudan uyanan katılır bana

diyen ve yiğit edası ile Türk halkının kahramanlık, mertlik duygularının sembolü olan Köroğlu''dur.

Başkaldırı, yönetici sınıfa karşı daha çok kırsal kesim halkının direnişi biçiminde olduğundan doğa temi olarak şiirin içinde yer alır. Bu tema doğaya sığınma ve ondan güç alma biçiminde belirir. Bunu Dadaloğlu''nun: Ferman padişahın dağlar bizimdir gibi dizelerinde en çarpıcı biçimde görürüz.

Her türlü haksızlığın sürdürüldüğü, fakir fukara halkın nasibinin sadece ezilmek olduğu bir devirde Köroğlu''nun ve Dadaloğlu''nun koşmaları; beylerin, ağaların suratına indirilmiş birer tokat gibidir.

-Buna kavga derler, bey ne, paşa ne? diyen Köroğlu sarayın ve onun düzenine karşı halkın kinini ne güzel anlatmıştır.

-İncitmeyin fukarayı, fakiri  demekle de fakir halkın bu bozuk düzene karşı koruyuculuğunu üstüne almış görülür

Yüzyıllar boyu halkla ve köylü ile ilgilenmeyen saray adamlarından birinin Şarkışla''dan geçerken toplanan köylülerin hatrını sorması üzerine topluluğun arasında bulunan Serdari''nin:

                Nesini söyleyeyim canın efendim / Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim

                Arzuhal eylesem deftere sığmaz / Omuzdan kırılmış kolumuz bizim

                *

Sefil ireçberin yüzü soğuktur / Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur

İneği davarı iki tavuktur / Bundan gayrı yoktur malımız bizim

                *

                Benim bu gidişe aklı ermiyor / Fukara halini kimse sormuyor

                Padişah sikkesi selam vermiyor / Kefensiz kalacak ölümüz bizim

                *

                Tahsildar da çıkmış köyleri gezer / Elinde kamçısı fakiri ezer

                Yorganı döşeği mezatta gezer / Hasırdan serili çulumuz bizim

                *

Zenginin yediği baklava börek / Kahvaltıya ister keteli çörek

Fukaraya sordum size ne gerek / Düğülcek çorbası balımız bizim

 

                Serdari halimiz böyle n''olacak / Kısa çöp uzundan hakkın alacak

                Mamurlar yıkılıp viran olacak / Akibet dağılır ilimiz bizim

deyişi Osmanlı döneminde halkın genel durumunu ve âşıkların serzenişlerini dile getiren ilginç örneklerdendir.

Yazarın Diğer Yazıları