Ozan Arif sözü ve bağışıklık sistemi!

Nihal Atsız, Bozkurtlar romanında, Kağan'ın, alenen eleştiri yapan Kara Ozan'ı susturmasını isteyen Çinli eşine, "Ozanların sözü kutludur kesilmez" dediğini yazmıştır.

"Töre konuşunca, kağan susar" sözü, niçin ozanlar hakkında da söylenmiştir?

Çünkü "töre"nin anlamı bugünkü gibi "atalardan kalan gelenek görenek" değildi. "Törenin üstünlüğü", Türk kültüründe bugünkü "hukukun üstünlüğü" ve "hukuk devleti" gibi kavramlarla izah edilebilir...

Kağan, töreye aykırı hareket ederse, bunu ozanlar seslendirirdi. Ozanlar halkın vicdanını temsil ederdi. Bu sebeple "ozan konuşunca, kağan susar" da denilirdi.

Zaman içinde ozanların sözü de yani Türk töresi de dinlenmez oldu!

Meselâ, idam etmek yerine Pir Sultan Abdal'ın sözü dinlenseydi, Türk tarihi bambaşka bir şekil alırdı. Gerçi bugün Pir Sultan hâlâ yaşıyor, onu idam edenler ise lanetleniyor.

***

Ozanlar, hakkına hukukuna sahip çıktıkları halk ile özdeşleşir, böylece milletin bağışıklık sistemini korumuş olurdu. Aşık Veysel, kimin sözcüsüydü? Bütün Türk Milleti'nin hatta bütün insanlığın değil mi?

Ozan Arif de milletin derdiyle dertlendiği için her zaman sıkıntılıydı. Bu sancı, alnından, acı bakışlarından okunuyordu. Milletin hukukunu korumak isterken kendi bağışıklık sistemini kaybetti ve sonunda aramızdan ayrıldı.

Ozan Arif, "Tekel, Sümer, Demir-Çelik, Limandı; / Telekom'u, Seka'ları kim aldı, / Yabancıya satılmayan ne kaldı? / Ondan sonra vay efendim, dış güçler! / "Şerefli Türk Ordusuna pusu kur, / 'Ergenekon', 'Balyoz' diye darbe vur, / Gâvur yapamazdı bunu lan gâvur, / Ondan sonra vay efendim, dış güçler!" derken, kimin hukukunu savunuyordu?

12 Eylül 2010 referandumunda ülkücülere "Soruyorsun velâkin, ne söylesem bilmem ki! / Ancak şöyle söylersem, anlarsın beni belki! / Bir, beş değil kaç kere, ateşlere atıldık! / Satıldık be kardeşim, anlasana satıldık!" diye seslenirken haksız mıydı? Bu referandum sayesinde yüksek yargıya hâkim olanlar, 15 Temmuz'da bütün Türkiye'yi ateşe atmaya çalışmadı mı?

Ozan Arif, eserleriyle yaşayacak da bugünün Hızır Paşa'ları ne olacak?

Abdurrehim Heyit de Uygurların ozanı!

Bilge Kağan, "Ey Türk, üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir ki? Öykün ve kendine dön" demiştir ve Gumilev, "Büyük etnosların yükselişi ve çöküşü biyosferdeki değişimlere bağlıdır" diye bilimsel bir tespitle, bu tarihî seslenişi doğrulamıştır ama bilmeliyiz ki millî bağışıklık sistemine yönelik saldırılara karşı başvurulacak en önemli aşı, kök kültürdür.

***

Bugün, Doğu Türkistan'da Uygur Türklerinin kök kültürüne karşı bir saldırı var.

CIA, tıpkı Afganistan'da Suudi Arabistan ile iş birliği yaparak Taliban örgütünü ortaya çıkardığı gibi Çin'i köşeye sıkıştırmak için Uygurlar arasında da benzer bir örgütlenmeye gitmiştir hatta İdlib'de 10 bin savaşçıları vardır. Bu durum, bütün Uygur Türklerini toplama kamplarından geçirmek veya ozanlarını, aydınlarını tutuklamak için gerekçe olabilir mi?

Addurrehim Heyit'in hapiste öldüğüne dair haber doğru çıkmamış olabilir! Uygurların vicdanını temsil eden bir ozanın sekiz yıla mahkûm edilmesinin, iki yıldır cezaevinde tutulmasının gerekçesi nedir peki?

***

Çin'in Ankara Büyükelçiliği, haberi yalanlarken "Mesleki eğitim merkezleri, kesinlikle Türk tarafının ifade ettiği gibi 'toplama kampları' değildir." diye açıklama yaptı ama böylece iddiaları doğrulamış oldu!

Bir milletin kök kültürü, ozanlarını, aydınlarını tutuklamakla ve halkı kamplarda eğitimden geçirmekle değiştirilebilir mi?

Çin, kendi itibarı ve güvenliği için Uygur aydınlarını serbest bırakmalı, "eğitim kampı" gibi yöntemleri terk etmelidir ki Türk kamuoyunu kazansın ve kendisine yönelik ABD-Suudi Arabistan terörünü etkisiz hale getirebilsin!

 

Yazarın Diğer Yazıları